Atatürk’ün Türklük ve İslam düşüncesi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Türk ve İslam olmak İslamiyet’in sancaktarlığını yüzyıllardır Türk Devleti olan Osmanlı yapmakta, İslam Türklerin sergiledikleri vakur ve onurla anlaşılır olmakta ve dünyanın dört yanındaki İslami eserlerin çoğunda, bilim ve sosyal yaşam adına keşif ve icatların İslam alemine ait olan kısmında Türk imzası bulunmaktadır.

Türklerin İslam’a geçişi sanıldığı gibi kılıçla değil gönülle, gönül evliyaları sayesinde olmuştur. Tarihte başka bir devlet tarafından yıkılamayan ve devletsiz kalmayan Türk aleminden İslam’ı koparıp almak da bu yüzden mümkün değildir.

Anadolu ve Ortadoğu İslam’ı arasındaki en büyük fark Anadolu’da yanan Allah aşkı yerine Ortadoğu’da Allah’ın cehennem ateşiyle yanma korkusu olmasıdır. Yani korkuya dayalı ve zorla iman etme anlayışı Ortadoğu İslam devletlerinin bilinç altında yaşadığı içindir ki İslam adına terör ve şiddetler hep oralarda kaynaklanmaktadır.

Laik Cumhuriyetin bunda muazzam olumlu bir etkisi vardır ve bu sayede tek kişilik yönetimler halkın iradesiyle, örtülü işler şeffaflıkla, duygulara dayalı kayırmalar liyakat esasıyla yer değiştirmiş, Ortadoğu İslam’ına egemen olan örf ve kültürler, Anadolu İslam’ının sadece Kur’an’a dayalı İslam’ına menfi etki edememiştir. Bu azımsanacak bir başarı değildir.

Nitekim merhum Mehmet Akif Ersoy 11 sene Ortadoğu’da dolaştıktan sonra “Müslümanlık ta, insanlık ta sadece Anadolu’dadır” demekle Anadolu İslam’ının nasıl temiz ve sade, nasıl Kur’ansal olduğunu ifade etmiştir.

Laikliğe ve Cumhuriyete düşman olanların bu nedenle gayesi Anadolu İslam’ını şeffaf ve berrak halinden çıkarıp, Arap örfleriyle kirlenmiş, beşerileşmiş Arap İslam’ına çevirmek, bu sayede de zihniyetleri köleleştirmektir.

Anadolu İslam’ının şekillenmesinde, Türklük bilinci doğrudan etki etmiştir. Çünkü mertlik ve sebat, cesaret ve ahlak Türk’ün ananesidir ve esir düşmektense ölmeyi yeğleyen bu ulus dinine ve ezanına son nefesine kadar bağlıdır. Çünkü Türk olmak, Türküm diyebilmek, vatana sadık, bayrağa sahip, şehit olmaya istekli olmaktır.

Türk olmak doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine her vatandaş ile gönül bağı kurmak, kardeş olmak, bir ve birlik olmaktır. ‘Türk ve müslüman’ kelimelerinin batıda hala aynı manada kullanılması da boşuna değildir. Çünkü batı güçlü ve çağdaş medeniyet denilince İslam aleminden sadece Türkiye’yi anlar. Bu hala böyledir.

Kurtuluş savaşı sonrası mübadele esnasında Batı Trakyadaki müslümanlar ile ülkemizdeki rumların takası anlaşmasında da Türk kelimesi yerine ‘Müslüman’ kelimesinin kullanılması göstermiştir ki Türkiye hür ve gönüldaş İslam aleminin bağımsız yurdudur ve Türk hisseden herkes Türk’tür.

Bu nedenle Türk milliyetçiliği kafatası milliyetçiliği değil, yürek milliyetçiliğidir. Atatürkçü olmak; laikliği yaşarken dine saygılı olmak, dini yaşarken yasalara uymaktır.

Atatürk’ün dine hizmetleri ayrı bir yazı konusudur lakin burada değinmek istenen konu şudur ki Türkiye devleti bugünkü hür ve nispeten yaban otlarından temizlenmiş İslam’ını, özgürce haykıran ezan seslerini, memlekette hür ve rahat ibadet edebilmesini Atatürk devrimlerine borçludur.

İslam’ın hala ayakta ve egemen olabilmesi de ancak Türkler sayesindedir. Tüm cihanın İslam’ı yıkmak için önce Türklüğü yıkmak istemesi boşuna değildir. Türk olmak güveni, dürüstlüğü, barışçılığı, imanı, esir olmamayı, zulümle savaşı gerektirir ki İslam’ın da emirleri başka bir şey değildir.

Yani Türklük ezelden beri sahip olduğu öz nitelikleri sadece İslam’da bulduğu ve gönlüne düşen ilahi ateş bunu emrettiği içindir ki İslam’a tabi olmuştur. Bu misyon belki Yüce Allah’ın Türk’e verdiği en mukaddes görevdir.

Türklük din değildir, millet olma bilincidir ve Türk örfleri ile İslam ayrı şeylerdir. Lakin Türk örflerinin tamamına yakını dinden kaynaklandığı içindir ki  lokma dökmeler, kabir ziyaretleri, mukabeleler, hatimler(manası anlaşılarak) hep İslam’a uygundur.

Putçuluk, ataperestlik, şeyhperestlik Türk örflerinde yok ise bunun sebebi imana saygılı Türk halkının Kur’an’a kulak vermesidir. Anadolu’ya tasavvuf yoluyla İslam’ı taşıyanların tamamı Kur’an yolunda yürüyen Allah kullarıydı ve onlar sadece Kur’an ile konuşurdu.(Kuran ve Sünnet İle Hüküm Verilmesi.)

Bu aşı Türklerde öylesine kuvvetli tutmuştur ki tarikat ve meşreplerin bugünkü acınası haline rağmen Türklük hala zamana aldanmayarak o tarikatların ilk zamanlarından kalma Kur’ani İslama tutunmaktadır.

İslam olmak ise huzur, barış ve esenlik için sadece Allah’a teslim olmaktır ki Türkler sadece Allah yolunda yaşar ve ölürler. Aksine davrananların kafa kağıtlarında ne yazarsa yazsın mazilerinde Türklüğe ve İslama aykırı birşeyler muhakkak vardır ve bir kısmı da devşirme yahudi veya başka birşeydir.

Çünkü Türk ve İslam olmak iki kere su verilmiş çelik gibi sert ve mukavim olmak, zorluklardan yılmamak, yoldan dönmemek, tembellik etmemek, esir olmamak demektir. Ortadoğu İslam’ında millet olma bilinci bulunmadığı ve halk millet bağlarından ziyade cüzdanların selametini düşündüğü içindir ki bir avuç düşmanla dahi başa çıkamamaktadır.

Çünkü afyonlanarak, uyutularak, laikliğe geçişi engellenerek köleliğe mahkum edilmiştir ve o halklar bunu değiştirme ihtiyacını bile duymamaktadır. Onlar durumlarını değiştirmediği için de Allah onların kaderlerini değiştirmemekte, rezil ve acınası halleri devam etmektedir.

Laik Türkiye Cumhuriyetinin, Türk ve İslam motifine dayalı dik duruşu tamamına örnektir. Lakin o halkların, Türk ve İslam olan Anadolu’nun ayaklanmasını tekrar edecek ne bilgisi, ne yüreği ne de azmi yoktur. Kur’an’a dönmeyi dahi düşünmeyen Ortadoğu, İslam’ı mezheplerin din olduğu, kişi ve saltanatların tahakkümü altında inleyen sefil bir hayat sürerken, aydınlamayı ve kurtulmayı aklından bile geçirmemektedir.

Kur’an ruhu ile Türk olabilmek, Rahmani kul olabilmek, Kur’an vicdanlı olabilmektir. İslam evrenseldir ve İslam cihana egemen olacaksa, bu örnek Müslümanlardan teşkil Türkiye Cumhuriyetinin şiddet ve zulme karşı duran ama dosta güven veren, akla dayalı ama gönle ses veren, muhafazakar ama modern ve sosyal yapısı ile mümkün olacaktır.

Bu coğrafyada Müslüman ve Türk olanların emaneti bu nedenle çok daha kıymetli ve büyüktür. Müslüman ve Türk ana babadan doğanlar hem Türklüğün ve hem de İslam’ın hakkını vermek, gereğini yapmakla mükelleftir.

Ahde vefa imana sadakati, iman vatana bağlı kalmayı emreder. Bayrağın dalgalanmasına, ezanın okunmasına toz değdirmeyen bir Türk ve İslam anlayışını bezdirecek, susturacak güç Allah’ın izniyle yoktur, olmayacaktır. Türk’üm diyen Türk, İslam’ım diyen İslam’dır.

O halde bunu yüceltmek ve daha ileri götürerek cihana Allah nizamını yaymak, bunu yaparken aklı komutan yapmak mecburiyeti vardır ki akıl burada bilimi, yasaları, doğru muhakemeyi temsil ederken İslam tümden maneviyat ve iman demektir. İslam’ın sancağı ile kahraman Türk bayrağı yan yana dalgalanmadıkça hem içeride hem de dışarıda esenlik ve huzur mümkün değildir.

Kalbin bu iki yarısını birbirinden ayırmaya kalkmak kalbi ortadan bölmek ve bedeni öldürmektir ki buna kimseler müsaade etmeyecektir. O halde ölmemek, bölünmemek, cesur ve mert yaşayabilmek, Allah’a kul olabilmek ancak Kur’an ile yoğrulmak, kalpleri sonuna kadar ve sadece Allah’a açmak, Türk olmanın verdiği azim ve şerefle dik durmakla mümkündür.

Ticaret ahlakından, mahremiyete, haram korkusundan kamu malına el uzatmamaya kadar pek çok yasak Türk ve İslam olanın kanında vardır. Yasalar aksine müsaade etse dahi Türk halkı harama uzanmaktan korkan, yasaklardan çekinen, helal ve sevaplara gönülden bağlı bir topluluktur.

Bu yüzden asırlarca ticaretten kaçınmış ve ziraatle uğraşmıştır. Bu öyle sanıldığı gibi kafasının çalışmamasından değil harama bulaşmaktan korktuğu içindir. Evlerden eksik olmayan Kur’an ve dualar, gece yarıları yanan ibadet lambaları, sabah ezanıyla coşan yürek tesbihatları, yasalar aksini buyursa dahi dinmeyecektir.

Öte yandan birileri İslam’a saldırdığı anda, dini beşerileştirmeye kalkıştığı anda, İslam sancağını yerlerde sürümeye kalktığı anda karşısında yine ve daima Türkleri bulacak, İslam alemi bir ve birlik olacaksa bu Türklerin etrafında olacaktır.

Nihayet, Türk ve İslam üzere doğanların asli görevi Türk ve İslam olarak yaşamak ve ölmektir. Şehit olma arzusunu taşıyan, dini ve vatanı için şehadeti arzulayan başka bir millet yoktur.

Bu ruh Allah’ın bahşettiği şerefli bir ruhtur ve Türklük yanında İslam anılmasa bile İslam’la yanyana yürüyendir. Nüfus cüzdanlarında Türk ve İslam yazdığı halde hakkını vermeyenler ise muhakkak bir yerlerden kaçağı olanlardır.

Bunların damarlarında asil kan değil monte edilen suni kan dolaşmakta, yürekleri Allah için değil şeytanlar için atmakta ve kalplerindeki gönül tahtalarında Allah yerine başka şeyler yazmaktadır. Cüzdanları üzerine bir aşk yaşayan bu kullar için üzülmeye gerek de yoktur. Yüce Allah, imanı, ahlakı, salih ameli ve ibadeti emredendir.

Türk ve İslam olunmadan bunları tamamlamak kolay ve mümkün değildir. Dahası selametle yaşatılacak İslam’ın ardında hak ve adalet kılıcı gibi yükselen mertlik yani Türklük olmaz ise İslam’ın geleceği de tehlikede olacaktır.

Türk ve İslam olmak tatlıların tatlısı, sevapların sevabı, amellerin en güzelidir. Türklükle birleşebilen İslam sadece kudret değil aynı zamanda hüccettir. İslam iman kardeşliğini, Türklük halkların kardeşliğini emreder ki Türk ve İslam olmak gönüllerin ve halkların düğünüdür. Ve burada kast edilen fiziki sınırların ortadan kaldırılması değil Türk ve İslam alemiyle ortak payda olan Kur’an ve mertlikte buluşmaktır. Rabbim bizleri Kur’an ve hak yolundan ayırmasın. Rabbim bizleri vatandan, bayraktan mahrum bırakmasın. Rabbim kardeşliğimizi bozmasın. Amin.

Atatürk’ün Türklük ve İslam düşüncesi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir