Hz.Muhammed (S.a.v)’in Medine’ye Hicreti

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Akabe biatlarından sona yep yeni bir döneme geçiş olan yeni bir dönemin açılması ile peygamberimiz (s.a.v)’ın mediye hicreti konusunda ; Müslümanların Medine’ye Hicreti,  Dârünnedve’nin Korkunç Kararı, Hz. Peygamber’in Mağarada Kalması,  Müşrikler, Peygamber’in Peşinde: Süraka’nın Atı Sürçünce olaylarını ele alacağız.

a) Müslümanların Medine’ye Hicreti

Hz. Peygamber, ashabına Medine’ye hicret edebileceklerini bildirdi. Onlar da birer ikişer Medine yolunu tuttular. Kureyşlilerin dikkatini çekmemek için grup halinde hicretten çekindiler. Fırsat buldukça Mekkeliler, Müslümanların hicretini engellemeye çalışıyorlardı.

Anlaşma Zilhicce ayında olmuştu. Muharrem ve Safer aylarında Mekke’deki Müslümanların çoğu bir yolunu bulup Medine’ye göçtüler. Hz. Osman, arkasından da Hz. Ömer hicret etti. Ömer hicret edeceği zaman kılıcını kuşandı.  Kâbe’yi tavaf etti ve orada bulunan Kureyşlilere:

– İşte ben de Allah yolunda hicret ediyorum. Karısını dul, çocuklarını öksüz bırakmak isteyen varsa, şu vadide önüme çıksın, dedi ve kimseden çekinmeden hicret yolunu tuttu.

Mekke’de, hicret etme imkanından yoksun olan yoksullarla bizzat Hz. Peygamber’in kendisi ve bir de Hz. Ebu Bekir kalmıştı. Ebu Bekir, Hz. Peygamber’e hicret etmek arzusunda olduğunu söyledi. O da:

– Acele etme bakalım, Allah belki sana bir arkadaş verir, dedi.

Kureyşliler, Hz. Peygamber’in niyetini bilmiyorlardı. Müslümanlar Habeşistan’a hicret ettikleri zaman O gitmemişti. Acaba yine öyle mi yapacaktı? Maksadı ne idi? Bunu bilmediklerinden telaşları daha da arttı. Hele Müslümanların Medine’de çoğalmaları onları kaygılandırmaya başlamıştı.

b) Dârünnedve’nin Korkunç Kararı

Mekkeliler, İslâm cereyanını kökünden kurutmaya karar verdiler. İslâm peygamberi henüz Mekke’de ellerinde demekti. Öyleyse O’nu ortadan kaldırmak bu işi hallederdi. Bu hain emellerle Dârünnedve’de toplandılar. Bir kısmı, “O’nu zincire vurup zindana atalım” dediler.

Arapların böyle şeyler yaptıkları vakiydi. Mesela Züheyr ve Nabiga gibi şairlerin başına bu gelmişti. Yeni fikirleri önlemek için Araplar bu çareye başvuruyordu. Bazıları “uzak bir yere sürgün edelim” dediler. Nihayet en cin fikirlileri sayılan Ebu Cehil ortaya bir teklif attı: “O’nun vücudunu ortadan kaldıralım” dedi.

Fakat bu hain işi kim yapacaktı? Araplarda kan davası adeti vardı. Abd-i Menafoğulları O’nun kan davasından vazgeçmezlerdi. Nihayet her kabileden katılacak bir grubun elini kana bulaması kabul edildi. Katiller her kabileden olunca, Abd-i Menafoğulları kan davasına kalkışamaz, diye razı olurdu.

Onlar da diyetini öderlerdi. Bu kararlarını tatbik için geceleyin Hz. Peygamber’in evini ablukaya aldılar. Hz. Peygamber’i, Cebrail (a.s.) haberdar etti. İlahi vahiy gelerek hicret etmesine izin verildi. Hz. Ebubekir’in evine gelerek hicret edeceklerini haber verdi. Derhal yolculuk hazırlığı yapıldı.

Evi saran müşrikler, Hz. Peygamber’in, evinden dışarı çıkışını beklediler. Çünkü Araplarca bir adamı evinin içinde öldürmek korkaklığın en çirkini sayılırdı.

Evinden çıkınca toptan vuracaklardı. Hz. Peygamber bunu bildiği için kendi yatağına, Hz. Ali’yi yatırarak sabaha kadar müşrikleri oyaladı.

Hz. Peygamber Mekke’nin en emin adamı olduğundan kendisine verilmiş birçok emanetler vardı. Bunları, sahiplerine teslim etmek üzere Hz. Ali’ye verdi. Allah’ın koruması sayesinde gafil düşmanları arasından onlar görmeden çıktı.

Hz. Ebu Bekir’e daha önce haber verdiği üzere O’nu alıp hicret yolunu tuttular. Gecenin karanlığında Mekke’nin güney tarafındaki bir buçuk saatlik Sevr Dağı’na gittiler ve orada bir mağaraya gizlendiler.

c) Hz. Peygamber’in Mağarada Kalması

Mağarada kaldıkları müddetçe, Ebu Bekir’in oğlu Abdullah onlara yiyecek içecek getirdi. Burada üç gün üç gece kaldılar. Müşrikler, ellerindeki adamı kaçırdıktan sonra her tarafı aramaya başladılar. Kim Muhammed’i bulursa ona 100 deve va’dettiler.

Kureyş’in eli sopalı, beli hançerli gençleri O’nu aramaya koyuldular. Fakat boşuna. Bir ara gizlendikleri mağaraya kadar geldiler. Fakat Allah tarafından içeri girmeden geri döndüler. Çünkü mağaranın ağzındaki ağaca güvercinler yuva yapmış, örümcekler ağ örmüştü. Dışarıdaki konuşmalar içeriden duyuluyordu. Hz. Ebu Bekir endişeye kapıldı. Hz. Peygamber O’na:

– Üzülme, Allah bizimle beraberdir, O bizi korur, dedi. Müşrikler, mağaraya girmeden geri döndüler.

Müşriklerin, etrafı arama işi gevşedikten sonra Ebu Bekir’in oğlu Abdullah, bir gece iki deve getirdi, iki hicret arkadaşı, onlara binerek Medine yolunu tuttular. Hz. Ebu Bekir’in kızı Esma onlara yol azığı tedarik etmişti. Bunları develere asmak için bir şey bulamadı.

Hemen belindeki kemerini çözdü, onu iki parça yaptı; birisiyle yiyecekleri deveye astı, diğerini beline sardı. Bundan dolayı ona “Zâtünnitâkayn = Çifte kemerli” denir. Hz. Peygamber, kendisine cennette bunun mükafatı olarak çift kemer verileceğini müjdelemiştir.

d) Müşrikler, Peygamber’in Peşinde: Süraka’nın Atı Sürçünce

Mekkeliler, Hz. Peygamber’i bulana 100 deve va’detmişlerdi. Kendine güvenenler, O’nu aramaya koyulmuştu. Süraka adındaki pehlivan da atına binmiş O’nu arıyordu.

Nihayet izlerini buldu ve onlara yaklaştı. Var kuvvetiyle atını mahmuzlayarak üzerlerine sürdü. Fakat atı sürçerek kuma battı. Birkaç defa bu hareketi tekrarladı ise de bir gizli kuvvet atı geri çekiyordu.

Süraka korktu, yaptığına pişman oldu. Hz. Peygamber’den af dileyerek geri döndü. Sonra Müslüman oldu. Bu olay duyulduğunda Ebu Cehil, Süraka ile alay etmek istemiş, o da:

– Eğer atımın nasıl yuvarlandığını, kuma nasıl battığını görse idin sen derhal Muhammed’in peygamberliğini tasdik ederdin, cevabını verdi.

Hz. Muhammed’in hicret yoluna çıktığı haberi Medine’de duyuldu. Medineliler, kıymetli misafiri beklemeye başladılar. Her sabah şehir kenarına çıkıp öğleye kadar bekliyorlardı. Bir gün kale üzerinde duran bir Yahudi kızı uzaktaki yolcuları gördü.

– Beklediğiniz geliyor, müjdesini verdi.

Medine’ye bir saat mesafede Kuba denen bir yer vardı. Medine’nin ileri gelenleri burada yerleşmişlerdi. Hz. Peygamber, buraya gelince bu aileler O’nu tekbirlerle karşıladılar. Yazın sıcağında kızgın çölde bir hafta süren yolculuktan yorulmuşlardı.

Burada istirahatı arzu ettiler. Ashabdan bazıları zaten burada kalmışlardı. Hz. Peygamber’den üç gün sonra Hz. Ali de Mekke’den ayrılmıştı.

Bu yiğit arslan tek başına çölleri aşarak burada Hz. Peygamber’e ulaştı. Peygamberimiz Kuba’da bir mescid bina ettirdiler. Kur’an-ı Kerim İslâm’da ilk kurulan bir mescidden şöyle bahseder:

“İlk gününden takva temeli üzerine kurulan bu mescidde namaza durmak daha doğrudur. Orada temizliği ve nezaheti pek seven insanlar var. Allah da zaten temiz olanları sever” Tevbe, 9/108

Burada 10 günden fazla kaldıktan sonra büyük Peygamberimiz cuma günü Medine’ye hareket ettiler. Beni Salim yurdundan geçerken öğle vakti olmuştu.

Hz. Peygamber, cuma namazının farz kılındığını ashabına tebliğ buyurdular ve burada ilk cuma namazını kıldılar. Orada şu güzel hutbeyi okudular:

OKUMA:KUBA’DA İLK HUTBE

Allah’a hamd ve senadan sonra şöyle buyurdular: “Ey Müminler! Ölmezden evvel Allah’a dönünüz ve araya bir mani girmeden iyi işler işleyiniz ve Allah’a yakınlaşınız. Biliniz ki Allah, şu günde burada cuma namazını üzerinize farz kıldı.

Ey ahali! Sağlığınızda ahiretiniz için tedarik görünüz. Muhakkak bilmiş olunuz ki, kıyamet gününde birinin başına vurulacak ve çobansız bıraktığı koyunundan sorulacak.

Sonra Cenab-ı Hak ona diyecek ama nasıl diyecek. Tercümanı yok, perdedarı yok. Bizzat diyecek ki sana benim peygamberim gelip de tebliğ etmedi mi? Ben sana mal verdim.

Sana lütuf ve ihsan ettim. Sen, kendin için ne tedarik ettin? Dünyada iken ahiretin için hangi hayır ve hasenatı, hangi fazileti yaptın?

O kimse dahi sağına soluna bakacak, bir şey göremeyecek. Önüne bakacak, cehennemden başka bir şey göremeyecek. Öyleyse her kim ki, kendisini velev ki yarım hurma ile olsun ateşten kurtarabilecek ise, hemen o hayrı işlesin. Onu da bulamazsa bari kelime-i tayyibe ile (güzel sözle) kendisini kurtarsın.

Gerçek Müslüman, dilinden ve elinden başkaları zarar görmeyen kimsedir. Zira onunla bir hayra on mislinden yedi yüz misline kadar sevap verilir. Allah’ın selam ve rahmet ve bereketi üzerinize olsun!

Birinci hutbeyi böylece tamamladıktan sonra ikinci hutbeye şöyle devam etti:

“Allah’a hamd olsun, O’na layıkıyla hamd eder ve O’ndan yardım isterim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü amellerimizden Allah’a sığınırız. Allah’ın hidayet ettiğini kimse dalalete düşüremez. Allah’ın dalalete düşürdüğüne de kimse hidayet veremez.

Allah’tan başka ilah olmadığına ben şehadet ederim. O birdir, şeriki yoktur. Kelamın en güzeli Allah’ın kitabıdır. Kimin ki, Allah kalbini Kur’an ile tezyin ederse, kafir iken İslâm’a girip Kur’an’ı diğer sözlere tercih ederse, işte o kimse felah bulur. Doğrusu Allah kitabı, sözlerin en güzeli ve en beliğidir.

Allah’ın sevdiğini seviniz.Allah’ı can-u gönülden seviniz. Allah’ın kelamından ve zikrinden asla usanmayınız.Allah kelamından kalbinize kasvet gelmesin.Zira Allah kelamı, her şeyin alâsını ayırıp seçer. Amellerin hayırlısını ve kulların güzidesi olan peygamberlerin ve kıssaların iyisini zikreder.

Helal ve haramı beyan eyler. Artık Allah’a ibadet ediniz ve O’na hiçbir şeyi şerik koşmayınız. O’ndan hakkıyla sakınınız. İyi işler yapınız; sözünüz, özünüz dahi Allah’a doğru olsun.

Aranızda Allah kelamı ile sevişiniz. Muhakkak, bilmelisiniz ki, Allah ahdini bozanlara, sözünden dönenlere gazab eder. Allah’ın selamı sizin üzerinize olsun.”

Hz.Muhammed (S.a.v)’in Medine’ye Hicreti

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir