Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) efendimize vahyin başlaması ile ilgili bazı konular ise : Hira’da İnzivası, İlk Vahyin Gelişi, Varaka’nın Dedikleri , diye konuları sıralandırılıp tek tek açıklamak gerekirse şu şekildedir:
a) Hira’da İnzivası
Hz. Muhammed aleyhisselam, 40 yaşına geldiği zaman, halinde bir başkalık sezilmeye başladı. Bilhassa inziva hayatını sever oldu.
Mekke’nin üç mil yukarısındaki Hira dağında bir mağaraya gider, Ramazan ayını orada geçirir, ibadet ederdi.
Ramazan ayı gelince yanına azığını alır, oraya çekilirdi. Yanındaki azığı bitince, yine Mekke’ye Hz. Hatice’nin yanına döner, biraz kalır, sonra mağaraya dönerdi.
Kendisini orada ruh sükunetine verir, düşünceye dalardı. Cenab-ı Hak O’nu büyük vazifeyi kabule hazırlıyordu. Kulağına gaipten sesler geliyor;
“Sen Allah Elçisisin” diyordu. Rüyaları olduğu gibi çıkıyordu. O, Allah’u Teala’nın peygamberleri vasıtasiyle müjdelediği son peygamber olacaktı…
Milad’ın 610’uncu yılında Ramazan-ı Şerif ayında Hz. Peygamber, âdet üzere yine Hira’daki mağaraya çekilmişti.
Halkın sevgi ve saygısını kazanan, doğruluk ve emanete riayetinden dolayı kavminin Muhammedü’l-Emin adını verdiği bu yüce şahsiyet bütün insanlığın düştüğü dalalet ve safahatten son derece uzaktı. O, yüce hakikati arıyordu. Dünyayı kaplayan dalalet kasırgası, insanlığı kırıp eziyordu.
O, bundan kurtuluşun yolunu düşünüyordu. Araplar kız çocuklarını diri diri toprağa gömer, Mecusiler hatta ana ve kız kardeşle nikahı mübah sayar, barbarlar ülkeleri tahrip edip insanlara işkence yapar dururken bu halin sonu nereye varacaktır?
İşte O’nun dimağını bunlar meşgul ediyordu. Etrafında uzanmış çöller sıralanmış dağlar, serilmiş vahalar, vadiler var.
Gökyüzünde sayısız yıldızlar ve ay parlıyor. Sabah olunca yine güneş doğup kainata ışık saçacak. Bunların hepsi güzel ve tatlı şeyler. Fakat insanlığın saadet ve mutluluk güneşi acaba ne zaman doğacak?
Hira dağında hangi din üzere ibadet ediyordu? Hz. İbrahim’in veya Hz. Musa’nın veya İsa’nın dini üzere ibadet yapardı diyenler var. Böyle bir köşeye çekilip ibadet etmeye tahannüs denir.
Aynî Umdet’ül-Kari adlı Buhari şerhinde bu kelimeyi izah ederken şöyle demektedir: “Peygamberimiz’in ne suretle ibadet ettiği sorulacak olursa, bunun tefekkür ve ibretten ibaret olduğunu söyleriz.”
b) İlk Vahyin Gelişi
Peygamberliğinin başlangıcı olarak Hz. Peygamber’e yüce hakikat rüya aleminde keşf olunmaya başladı. O’nun rüyada gördüğü her şey aydınlık bir sabah gibi aynen vaki oluyordu.
Bir gün Hira dağındaki mağarada vahiy getiren melek Cebrail aleyhisselam kendisine göründü ve:
– Oku, dedi.
Hz. Peygamber:
– Ben okumak bilmem, dedi.
Melek, aynı emri tekrarladı; Hz. Peygamber yine:
– Ben okumak bilmem, cevabını verdi. Bunun üzerine melek O’nu baştan ayağa takati kesilinceye kadar sıktı.
Hz. Peygamber:
– Ne okuyayım, diye sordu.
O zaman melek, Mâverâ’dan gelen seslerin en tatlı ahengiyle şunları okudu: اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذ۪ي خَلَقَۚ
“Yaratan Rabbi’nin ismiyle oku. O , insanı yapışkan maddeden yarattı. Oku! O, çok kerim olan Rabb’inin hakkı için ki, O, kalemle tâlim etti, insana bilmediklerini öğretti.”
Alak Sûresi’nin başındaki bu ayet-i kerimeler ilk gelen vahiydir. Hz. Peygamber bunları kalbine nakşetti ve meleğin sesini takip ederek, aynen okudu ve derhal evine döndü. İlk vahiy haletinin verdiği endişenin titreyişi içinde eşi Hz.Hatice’ye:
– “Beni örtün, beni örtün” dedi. Ve derin bir uykuya dalıp uyandıktan sonra gördüğü hali eşine anlattı. Sadık eşi O’nu teselli etti:
– Müjdeler olsun, sebat et. Hayatımı elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, sen bu ümmetin peygamberi olacaksın; Yüce Allah seni asla bırakmaz. Zira sen, akrabalık haklarına riayet edersin. Sözünde doğrusun. Güçlüklere dayanırsın. Misafirleri ağırlarsın, felakete uğrayanların yardımına koşarsın. Böyle olan kulunu Allah yalnız bırakmaz…
Bu sözler, Hz. Hatice’nin ne kadar yüksek ruhlu bir kadın olduğunu göstermektedir. Yüce Allah, son peygamber olarak seçtiği Hz. Muhammed’e eş olarak da böyle yüksek fazilet sahibi bir kadını nasib etmiştir. Bu da Allah’ın bir lütfudur.
c) Varaka’nın Dedikleri
Hz. Hatice bu olağanüstü hal hakkında bilgi edinmek üzere akrabasından olan Varaka b. Nevfel’e koştu. O, dinler hakkında bilgi sahibi idi. Hatice’ye:
– “Kuddus, kuddus, dedi. Eğer hal, anlattığın gibi ise O’na gelen, Hz. Musa’ya gelen Namus-u Ekber’dir. Yani büyük Melek’tir.”
Hz. Peygamber Kâbe’yi tavaf etmek üzere evinden çıktığında Varaka’ya rastladı ve Hatice’nin anlattığı gibi başından geçenleri tekrar anlattı. Varaka:
– “Sen bu ümmetin peygamberi olacaksın. Sana görünen Musa’ya gelen büyük Melek’tir, sana yalancı diyecekler, eziyet edecekler, yurdundan çıkaracaklar, seninle savaş yapacaklar. Şayet o günlere erişirsem sana Allah için yardım ederim” dedi.
Varaka’dan bu sözleri duyunca:
– Onlar beni doğup büyüdüğüm yurdumdan çıkaracaklar mı ki diye sordu.
Varaka:
– “Evet, dedi. Sen gibi hiçbir peygamber yoktur ki, kavmine gönderilsin de ona yalancı demesinler, eziyet etmesinler, onu yurdundan çıkarmasınlar.”
Varaka bu söylediklerini geçmiş peygamberlerin hayatından öğrenmişti. Hz. Muhammed’e onları haber veriyordu. O zaman çok yaşlı olan, hatta gözleri görmez bir hale gelen bu ihtiyarın dedikleri doğru idi.