Hz. Peyagamberimiz ( S.a.v) ve Mekke’nin Fethi (Ramazan Ayı, 8 Ocak 630)

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Şanlı Mekke’nin Fethin de ele alacağımız konu başlıklarımız ; Müşriklerin Anlaşmayı Bozmaları, Ebu Süfyan’ın Medine’den Boş Dönüşü, Fetih Hazırlığı, Ebu Süfyan’ın İslâm Karargahında İslâm’ı Kabulü, Fetih Hutbesi: İslâm’da Eşitlik, Kadınların Biatı, Umumi Af, Huneyn ve Evtas Savaşı, Taif Muhasarası, Bir Vefakârlık Örneği, Vicdanlara Tahakküm Yok, Şair Ka’b’ın Müslüman Oluşu, Hatem-i Tai’nin Kızı.

a) Müşriklerin Anlaşmayı Bozmaları

Mute’den Halid’in İslâm ordusunu yenilmeden çekmesi, Arap kabileleri arasında bir zafer havası yaratmıştı. Şimalde İslâmiyet yayılmaya başlamıştı.

Mekkeliler, Hudeybiye anlaşmasını bozuyorlardı. Bizans ile harbe girmeden döndükleri için Müslümanları küçümsüyorlardı. Bu arada Müslümanların müttefiki olan Huzaa’ya müşrikler saldırdılar.

Huzaa reisi Medine’ye gelerek Müslümanlardan yardım istedi ve sözlerini şu mealdeki mısralarla bitirdi. “Kureyş, sana verdiği sözden döndü, o bağlandığı ahdi bozdu. Bizi rükû ve secde halinde iken, namaz kılarken bile vuruyorlar. Allah aşkına, bize yardım et, imdadımıza yetiş!”

Hz. Peygamber Kureyş’e haber göndererek ölülerin diyetini ödemelerini, yoksa Hudeybiye anlaşmasının hükümsüz sayılacağını bildirdi.

b) Ebu Süfyan’ın Medine’den Boş Dönüşü

Kureyş, durumu görüşmek üzere Ebu Süfyan’ı Medine’ye gönderdi. Ebu Süfyan, doğrudan Hz. Peygamber’i görmeye cesaret edemedi.

Kızı olan Hz. Peygamber’in zevcesi Ümmü Habibe’yi gördü. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer’den netice alamadı, ümitsiz olarak geri dönmek zorunda kaldı.

Mekke’yi bir sözle oturtup kaldıran bu adam, Medine’de kimseye söz geçirememişti. Öz kızına bile meramını anlatamadı.

c) Fetih Hazırlığı

Hz. Peygamber, orduya sefer hazırlığı yapılması emrini verdi. 10.000 kişilik bir ordu topladı. Medine şimdiye kadar bu kadar kalabalık bir ordu çıkarmamıştı. Çölü yararak Mekke’ye doğru ilerlediler.

Kan dökülmeden Mekke’ye girmek için bu harekat gizli tutuldu. Mekke’ye yaklaştıkları zaman amcası Abbas’a rastladı. Abbas Müslüman olmuş, Medine’ye yollanmıştı.

Ailesini göndererek kendisi İslâm ordusuna katıldı. Müslümanlar Mekke’ye dört fersah mesafeye geldiler. Ordunun kalabalık olduğunu müşriklere göstermek için her tarafa ateş yaktılar.

d) Ebu Süfyan’ın İslâm Karargahında İslâm’ı Kabulü

Ebu Süfyan durumdan şüphelenmişti. Gece etrafta olup bitenleri öğrenmeye çıktı. Abbas’a rastladı. Abbas ona İslâm ordusunu göstererek:

– Bu ordu yarın Mekke’ye zorla girecek olursa Kureyş’in çekeceği var, dedi.

Ebu Süfyan:

– Öyleyse çaresi ne, dedi.
– Hz. Peygamber’e giderek, O’ndan eman dilemektir.

Ebu Süfyan’ı Hz. Peygamber’in huzuruna götürdü. Ebu Süfyan orada Müslümanlığı kabul ettiğini söyledi. Artık Mekke kan dökülmeden fetholundu demekti. Abbas, Hz. Peygamber’den şu ricada bulundu:

– Ebu Süfyan övünmeyi seven bir adamdır, ona bir lütufta bulun!

Peygamberimiz bunu kabul etti ve:

– Her kim Ebu Süfyan’ın evine girerse o emniyettedir, ona kimse dokunamaz, kim evine kapanırsa emniyettedir, kim Mescid-i Haram’a girerse emniyettedir.

Ebu Süfyan Mekke’ye dönerek Kureyşlilere durumu anlattı. Müslüman olduğunu açıkladı. Bunun üzerine Mekkeliler teslim oldu.

Müslümanlar, dört koldan Mekke’ye girdiler. Hz. Peygamber askerlere sıkı sıkı tembih etti: “Kat’ıyyen kan dökmeyiniz, silahlı çatışmaya girmeyiniz.”

Kutsal şehre kan dökmeden girmek en büyük emeliydi ve böylece de oldu. Ancak Halid’in girdiği güney semtinde müşrikler saldırıya geçti ise de, bu büyümeden bastırıldı.

e) Fetih Hutbesi: İslâm’da Eşitlik

Hz. Peygamber, Harem-i Şerif’te bir hutbe irad etti. Burada Allah’ın birliğini, hak dinin esaslarını anlattı. Sonra insanlar arasında eşitlik ve Müminler arasında kardeşlik olduğunu ilan etti ve Hucurat Sûresi’nin 13’üncü ayet-i kerimesini okudu.

İnsanların yakalandıkları en büyük hastalık birbirine düşmanlık yapmak, kan davası gütmek, eşitliği tanımamaktır. İslâm’a göre herkes Allah’ın kuludur ve insanlar eşittir.

Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerif bu gerçeği daima hatırlatır. Arab’ın Arap olmayana, Araplardan başkasının da Araplara bir üstünlüğü olmadığını Hz. Peygamber beyan etmiştir. İslâm’da ırk, renk, soy, boy farkları yoktur, insanlık vardır.

Meziyet ve şeref de takva sahibi, iyi ve olgun insan olmaktadır. En hayırlı insan, insanlara yararlı işler yapandır. İslâm’ın getirdiği temel prensip budur.

İşte fetih günü Peygamberimiz, bu gerçeği bir defa daha Kâbe’den ilan etmiştir. Hz. Peygamber, bunları söylerken Mekkeliler mağrur başlarını eğmişler, dinliyorlardı.

Bu adamların Mekke’de astıkları astık, kestikleri kestikti. Müslümanlara neler yapmamışlardı. Şimdi acaba ne olacaktı? O büyük peygamber sordu:

– Ey Kureyş, benden ne umarsanız, hakkınızda ne yapacağımı zannedersiniz?

Cevap verdiler:

– Sen kerim ve civanmert bir kardeşsin!

Hz. Peygamber burada da beşerin en büyük mürşidi, tarihin en büyük adamıdır.

– Bugün sizi kınamak yok. Gidiniz, hepiniz serbestsiniz!

O, hem Mekke’yi, hem de gönülleri fethetti. Hz. Muhammed, Kâbe’yi putlardan temizledi. Hz. İbrahim’in kurduğu gibi, Allah’a ibadet edenler için hazırlattı. Bilal, Kâbe’nin üzerine çıkarak o yanık sesiyle ezan okudu. Müminler saf saf olarak namazlarını kıldılar.

f) Kadınların Biatı

Yeni Müslüman olanlar Hz. Peygamber’e biat ettiler. Erkeklerden sonra kadınlar da biat ettiler. Bunların önünde Hz. Ali’nin kız kardeşi Ümmü Hânî, Halid’in kız kardeşi Fahite vardı.

Kadınlar biat ederken şöyle diyorlardı. “Allah’a ortak koşmayacağız, hırsızlık ve zina etmeyeceğiz, çocuklarımızı öldürmeyeceğiz, iftira ve bühtandan sakınacağız. Hak olan her şeyde Hz. Peygamber’e itaat edeceğiz. Darlık ve varlık zamanında Peygamber’e sadık kalacağız.”

g) Umumi Af

Hz. Peygamber, başta Hz. Hamza’nın ölüsüne bile hakaret eden Hind olmak üzere bütün düşmanları affetti. Ebu Cehil’in oğlu İkrime’yi, Safvan’ı, Hz. Hamza’nın katili Vahşi’yi bile affetti. Yalnız, “Vahşi gözüme görünmesin, sevgili amcamı hatırlayınca içim parçalanıyor” dedi.

Hz. Peygamber on beş gün Mekke’de kaldı. Bu müddet içinde O’nun yüksek ahlâkını temiz kalbliliğini görenler hemen Müslüman oluyorlardı.

h) Huneyn ve Evtas Savaşı

Mekke’nin fethinden sonra Müslümanlar büyük bir sevinç içinde idiler. Allah’ın yardımıyla Kâbe putlardan temizlenmişti. İslâm dini etrafa yayılıyordu.

Ancak Mekke yakınında oturan Hevazin kabilesi vardı. Bunlar kalabalıktı, putperestliğe bağlı idiler. Onun için İslâmiyet’in Arabistan’a yayılmasını istemezlerdi. Reisleri olan Malik yirmi bin kişilik büyük bir ordu topladı.

Düreyd isminde bir ihtiyar vardı, tecrübesinden yararlanmak için onu da harb meydanına getirdi. Askerler,Huneyn vadisinde toplandılar. İhtiyar, burada hayvan sesleri ve çocuk ağlayışları duyunca, “Bunlar ne?” diye sordu. Malik, askerlerin dönüp kaçmaması için karılarını, mallarını da beraber
getirdiğini söyledi. İhtiyar kurt:

– Bozulan orduyu böyle şeyler tutamaz. Eğer yenilirseniz kadınlarınızı kendi elinizle esir vermek şerefsizliğine düşersiniz, dedi.

Fakat gençler, “Bu adam bunamış” dediler. Askerler vadinin dar bir boğazını iki taraftan tutmuştu. Müslümanlar, 12.000 kişilik bir ordu ile buraya geldiler. Başında Ebu Süfyan olmak üzere yeni Müslüman olanlar da beraberdiler.

Hatta müşriklerden 70 kadar kişi katılmıştı. Çünkü Kureyş’ten ayrılmak istemiyorlardı. Sabahın alacakaranlığında düşmanın pusuda olduğundan habersiz darboğazdan geçerken iki taraftan hücuma uğradılar.

Boğaz dar olduğundan serbest askeri harekata müsait değildi. Müslümanlar neye uğradıklarını anlayamadılar ve şaşırdılar.

Bir bozgun başladı. Bunun sebebi bir de şudur: Ordu mütecanis değildi. Yeni Müslüman olanlar, hatta müşrikler vardı. Bunlar beşinci kol gibiydi; nasıl ki, o durumda söyledikleri sözler bunu göstermektedir. Ebu Süfyan manalı bir gülümseme ile:

– Bu bozgunun denize kadar önü alınmaz, demişti.

Talha oğlu Osman:

– Bugün Muhammed’den öç alıyoruz, demişti.

Diğer biri:

– Bugün sihir bozuldu, diye haykırmıştı. Safvan ise buna karşılık olarak:

– Sus, ağzın kurusun, bana Hevazin’den bir adam hakim olacağına varsın Kureyş’den bir adam hakim olsun, cevabını vererek, kabile gayreti gütmüştü. Bu karışık durumda Hz. Peygamber kaçanları durdurmaya çalışıyor;

انا النبى لاكذب انا ابن عبد المطلب

“Ben Peygamberim, bundan şüphe yok, ben Abdülmuttalib oğullarındanım” diyor, Ensar ve Muhacirleri, etrafına toplamaya uğraşıyordu.

Amcası Abbas’ın gür sesi dağılanları Muhammed’in etrafına toplamaya çağırıyordu. Müslümanlar yine kendilerini topladılar ve düşmana şiddetle saldırdılar. Düşman bozguna uğrayıp kaçmaya başladı. Müslümanlar, baştan biraz mağlubiyet acısını tattıktan sonra kazandıkları bu zafere çok sevindiler.

Kur’an-ı Kerim Tevbe Sûresinin 25-28. ayetleri de bunu anlatmaktadır. Bu harbde, şimdiye kadar hiçbir harbde ele geçmeyen ganimet alınmıştır: 22 bin deve, 40 bin koyun, 4 bin okka gümüş, 6 bin esir harb meydanında kaldı. İhtiyarın dediği gibi bunlar askerin kaçmasına mani olamadı. Düşmanı Evtas’a kadar kovaladılar ve ileride bir daha belini doğrultamayacak şekilde yere serdiler.

ı) Taif Muhasarası

Hevazin reisi Malik, Taife kaçıp sığınmıştı. Yılanı kovuğundan, tilkiyi ininden çıkarmak gerekti. Burası şirkin son yuvası halinde kalamazdı. Onun için Taif’i sardılar.

Taifliler kalelerine kapandılar. Muhasara uzun sürdü. Selman Farisi’nin tarifi üzerine Müslümanlar mancınık kullandılar, ağaçtan yapılmış tanklarla kaleye saldırdılar.

Fakat kale sağlam olduğundan yıkılmadı. Bir ay kadar süren muhasaradan sonra Müslümanlar vazgeçtiler, geri döndüler. Taifliler daha sonra Müslümanlığı kabul ettiler ve putlarını parçaladılar.

i) Bir Vefakarlık Örneği

Hevazin’den alınan ganimet taksim olunurken esirler arasından bir kadın:

– Ben Muhammed’in süt kardeşiyim, dedi. Beni O’na götürün.

Getirdiler Hz. Peygamber onu görünce tanıdı. Bu, süt kardeşi Şeyma idi. Onunla geçirdiği çocukluk günlerini hatırladı ve gözlerinden yaşlarını tutamadı. Hırkasını yere serdi. Şeyma’yı onun üstüne oturttu.

Ona i’zaz ve ikramda bulundu. Onu serbest bıraktı ve ona bir köle, bir cariye, iki deve, bir miktar koyun vererek ailesi yanına gönderdi. Hevazin’den bir hey’et ricacı gelmişti. Onlara sordu:

– Malınızı mı istersiniz, yoksa karılarınızı, çocuklarınızı mı?

Onlar da:

– Tabii karılarımızı ve çocuklarımızı, dediler.

Bunun üzerine kendisine ve Abdülmuttaliboğullarına ait olan esirlerin hepsini serbest bıraktığını söyledi. Diğer ashab da bunu görünce, peygamberlerinin yaptığına uydular ve onlar da ellerindeki esirleri serbest bıraktılar. Böylece 6.000 insan hürriyetine kavuşmuş oldu. Müslümanlar daima böyle büyüklük göstermiştir.

Hz. Peygamber, Hevazin reisi Malik’e haber gönderdi. Eğer gelip Müslüman olursa, onun da ailesi ve malları kendisine verilecektir.

Malik bunu duyunca geldi ve Müslüman oldu. Hz. Peygamber ailesini serbest bıraktı, mallarını iade etti. Üstelik 100 deve de verdi. O, insanları böyle iyilikle kendine bağlıyordu.

j) Vicdanlara Tahakküm Yok

Evtas harbindeydi. Muhallim adında bir Müslüman, Amr adında birine rastladı. Amr, Müslüman olduğunu söylediği halde onu öldürdü. Hz. Peygamber Muhallim’i sorguya çekerek:

– Müslüman olduğunu söylediği halde niye öldürdün, dedi.

O da:

– Onun Müslümanım demesi, ölümden kurtulmak içindi, deyince:

– Ya sen onun kalbini yardın mı ki, doğru mu, yalan mı söylediğini bilesin?

– Kalbi bir et parçası, yarılsa sanki ne anlaşılır?

– Kalbini bilmezsin, söylediğine inanmazsın, ya ne yapmalı, dedi ve onu lanete mahkum etti.

k) Şair Kab’ın Müslüman Oluşu

Ka’b adındaki şair, Hz. Peygamber’i hicvederdi. Bu yüzden korkusundan kaçmıştı. Müslümanlık her tarafta yayılınca sığınacak bir yer bulamadı.

Müslüman olan kardeşi, Ka’b’a mektup yazarak Hz. Peygamber’e gelip af dilemesini bildirdi. Ka’b gelip Müslüman olduğunu açıkladı ve kurtuldu. Ka’b bu defa Hz. Peygamber’in huzurunda O’nu metheden meşhur kasidesini okudu.

Kasidenin bir yerinde: “Peygamber dünyayı aydınlatan bir şûledir. Şirki kesip atmak için çekilmiş Allah kılıçlarından biridir” beytini söyleyince bu Hz. Peygamber’in hoşuna gitti ve yanında verecek bir şey olmadığından sırtındaki hırkasını çıkarıp ona hediye etmiştir. Bundan dolayı bu kasideye “Kaside-i Bürde” denir.

l) Hatem-i Tai’nin Kızı

Bu sırada Tayy kabilesi Müslümanlara karşı vaziyet almıştı. Hz. Ali bunların üzerine gönderildi. Reisleri kaçtı. Hz. Ali aldığı esirleri Medine’ye getirdi. Cömertliği ile meşhur Hatem’in kızı da esirler arasında idi. Hz. Peygamber’e gelerek:

– Ya Resulallah! Babam öldü. Tek akrabam olan kardeşim de kaçtı. Hürriyetimi satın alacak fidye param yok. Senin mürüvvetine sığınırım. Babam cömert bir adamdı esirleri kurtarır, kadınları korur, fakirleri besler, düşmüşlere yardım ederdi dedi. Ben öyle bir adamın kızıyım.

Hz. Peygamber:

– Senin baban, İslâm fazileti üzere bir adamdı, dedikten sonra etrafındakilere:
– Hatem’in kızı serbesttir, babası insanlık sever bir adamdı. Allah merhametli olanları sever ve mükafatlandırır, dedi. Kıza giyecek ve yol harçlığı vererek onu kardeşinin yanına gönderdi.

Hz. Peyagamberimiz ( S.a.v) ve Mekke’nin Fethi (Ramazan Ayı, 8 Ocak 630)

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir