Süleymanlı Haber
featured

Namazın Farzları İle İlgili Konular

Allah’ın selamı , rahmeti , bereketi , inayeti cümlemizin üzere olsun kıymetli okuyucularımız.! Gerçek Süleymanlıların Buluşma Noktası olan Süleymanlı Haber olarak bu yazımızda “Sabah namazı imsak vaktinin girmesiyle kılınabilir mi?,“Asr-ı evvel” ve “asr-ı sani” ne demektir?,İkindi namazının vakti ne zaman başlar ve ne zaman sona erer?,” gibi suallere cevap verilerek , bilgiler istifadenize sunulmuştur.

Namazın Farzları İle İlgili Konular

Namazın Farzları ile ilgili mevzular biraz uzun olmakla birlikte bu yazımızın içinde ayrım olmaması adına olabildiğince fazla konuya değinilmiş ve fetvalar istifadenize sunulmuştur.Konu eklemeleri ve güncellemeleri zaman zaman devam edebilmektedir.

Sabah namazı imsak vaktinin girmesiyle kılınabilir mi?

Sabah namazının vakti, tan yerinin ağarması demek olan ikinci fecrin doğmasından başlayarak güneşin doğmasına kadar devam eder. Buna göre imsak vakti, başka bir deyişle oruç yasaklarının başlama vakti, fecr-i sâdıkın oluşması, yani tan yerinin ağarmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de, “Artık (Ramazan gecelerinde) eşlerinize yaklaşın ve Allah’ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Şafağın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın.” (Bakara, 2/187) buyrulmaktadır. İmsak ile birlikte sabah namazının vakti girdiğine göre bu vakitte sabah namazı kılınabilir.

Bununla birlikte, konuyla ilgili bazı rivayetlere dayanan Hanefîler, biraz geciktirilerek (isfar vaktinde) kılınmasını daha uygun (müstehab) bulmuşlardır (İbnü’l-Hümâm, Feth, I, 227; İbn Kudâme, el-Muğnî, II, 29-30; Zeylaî, Tebyîn, I, 82).

Nitekim Peygamber Efendimiz de bunu tavsiye etmiştir (Tirmizî, Salât, 5). Sabah namazının vakti, güneşin doğmasına kadar devam eder. Zira Cebrail’in Hz. Peygamber’e (s.a.s.) imamlık ettiğine ilişkin hadise göre Cebrail sabah namazını birinci günde tan yeri ağardığında, ikinci günde de ortalık aydınlanıp güneş doğmasına yakın bir vakitte kıldırmış ve, “Bu iki vaktin arası, senin ve senin ümmetin için sabah namazının vaktidir.” (Tirmizî, Salât, 1; Nesâî, Mevâkit, 5,9; Muvatta, Vükût, 3) demiştir.

“Asr-ı evvel” ve “asr-ı sani” ne demektir?

“Asr-ı evvel”, ikindi namazının ilk vakti; “asr-ı sânî” ise ikindi namazının ikinci vakti demektir. İkindi namazının vakti, öğle namazının vaktinin sona ermesi ile başlar. Öğle namazının vaktinin ne zaman sona ereceği, fakihlerin kullandıkları delillerin farklılığı sebebiyle ihtilaflı olduğu için buna bağlı olarak ikindi namazının vaktinin başlayacağı zaman da ihtilaf konusu olmuştur. Buna göre İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed ile diğer üç mezhep imamına göre güneşin tepe noktasından batıya meyli sırasında oluşan gölge (fey-i zeval) hariç herhangi bir şeyin gölgesi kendisi kadar olunca öğle namazının vakti bitmiş ve ikindi namazının vakti başlamış olur (Merğînânî, el-Hidâye, I, 255-256; Şirbînî, Muğnî’l-Muhtac, I, 190; Desûkî, Hâşiye, I, 177; İbn Kudâme, el-Muğnî, II, 12-14). İşte bu vakte “asr-ı evvel”(ikindi namazının ilk vakti) adı verilir.

İmam Ebû Hanîfe’ye göre ise öğle namazı vakti, “fey-i zeval” hariç bir şeyin gölgesi kendisinin iki katı kadar olunca sona erer. Bu vakte ise “asr-ı sânî” (ikindi namazının ikinci vakti) adı verilir (Kâsânî, Bedâî’, I, 122; Merğînânî, el-Hidâye, I, 255-256; Zeylaî, Tebyîn, I, 80).

Diyanet İşleri Başkanlığı, yayınlamakta olduğu Diyanet Takvimi’nde ikindi namazının vaktini, “asr-ı evvel” esasına göre düzenlemiştir ve namazlar asr-ı evvel içtihadına göre kılınmaktadır.Fazilet Neşriyat’ın takvimin’de de yaklaşık on dakika sonra öğle veikindi namazları kılınmaktadır.

İkindi namazının vakti ne zaman başlar ve ne zaman sona erer?

İkindi namazı vaktinin başlangıcı, öğle namazı vaktinin sona ermesine bağlı olduğu için, öğle namazının sona ermesi konusundaki görüş ayrılığı ikindi vaktinin başlamasına da yansımıştır. Dolayısıyla İmam Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed ve diğer mezhep imamlarına göre öğle vakti, her şeyin gölgesi ‘fey-i zevâl’ hariç kendisinin bir misli olduğu zaman biter ve ikindi namazının vakti başlar. Buna asr-ı evvel (ikindi namazının ilk vakti) denir.

İmam Ebû Hanîfe’ye göre ise öğle vaktinin bitişi, her şeyin gölgesi “fey-i zevâl” hariç kendisinin iki misli olduğu zaman biter ve ikindi namazının vakti başlar. Buna asr-ı sânî (ikindi namazının ikinci vakti) denir.  İkindi namazının son vakti güneşin batışından hemen öncedir. Ancak mazeret yoksa bu ana kadar geciktirmemek gerekir. Hz. Peygamber (s.a.s.), ikindi namazını güneş sararıncaya kadar geciktirip sonra da baştan savma bir şekilde aceleyle kılmayı, münafıkların namazı olarak nitelemiştir (Bkz. Ebû Dâvûd, Salât, 5). Fakat daha önce kılınamamışsa, güneş batmak üzere de olsa kılınır (Kâsânî, Bedâî’, I, 124; Merğînânî, el-Hidâye, I, 256, 261 262; Zeylaî, Tebyîn, I, 80; İbn Kudâme, el-Muğnî, II, 15-16). Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Güneş batmadan önce ikindi namazından bir rekâta yetişen, namazın tamamına yetişmiş sayılır.” (Buhârî, Mevâkit, 28) Şâfiî mezhebine göre ikindi namazının vakti, kendi içinde “fâziletli”, “ihtiyârî”, “kerâhetsiz cevâz”, “kerâhetli cevâz” ve “özür” olmak üzere beşe ayrılır. Özür vakti, sefer veya yağmur gerekçesinden dolayı ikindi namazı ile öğle namazının cem edilmek suretiyle öğle namazı vaktinde kılınmasıdır. Diğerleri ise her şeyin gölgesinin bir buçuk katına çıktığı zamana kadar fazilet, iki misline çıktığı zamana kadar ihtiyarî, ihtiyarî vakitten güneşin sararmasına kadar kerâhetsiz cevaz ve güneşin sararmasından batışına kadar olan zaman aralığını kapsayan kerahetli cevaz vakitleridir. Bir özür yok iken ikindi namazını kerahetli cevaz vaktine kadar ertelemek caiz değildir. Bununla birlikte güneşin batışından önce bir rekât da olsa kılabilen kimse ikindi namazını kılmış olur (Nevevî, el-Mecmû’, III, 27).

Akşam namazı ne zamana kadar kılınır?

Akşam namazının vakti; güneşin batması ile başlayıp, İmam Ebû Hanîfe’ye göre güneşin batışından sonra ufukta kalan aydınlık kayboluncaya kadar devam eder. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Akşam namazı vaktinin başlangıcı güneşin batışı, sonu da ufkun kayboluşudur.” (Tirmizî, Salât, 2; 282) buyurmuştur.

Bir rivayette de Hz. Peygamber (s.a.s.), yatsı namazını şafağın kaybolmasından sonra kılmıştır (Darekutnî, I, 496). Rivayetlerdeki ‘şafak’ veya ‘ufuk’ kelimeleri İmam Ebû Hanîfe’ye göre, kırmızılıktan sonraki beyazlıktır. Ayrıca İmam Ebû Hanîfe bu konuda delil olarak, “Akşam namazı vaktinin sonu ufkun karardığı vakittir.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XI, 570; bkz. Ebû Dâvûd, Salât, 2; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebir, XXVII,160) hadisine dayanmıştır.

İmam Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’le birlikte diğer mezheplere göre ise akşam namazının son vakti, güneşin batışından sonraki kızıllık gidinceye kadar devam eder. Zira hadisteki şafak güneşin batışından sonraki kızıllıktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), “Şafak kızıllıktır. O kaybolunca namaz vacip olur.” (Dârekutnî, es-Sünen, I, 506; bkz. Muvatta, Vukûtu’s-Salât, 23;Zeylaî, Nasbu’r-râye, I, 233) buyurmuştur.

Yatsı namazı ne zamana kadar kılınabilir?

Yatsı namazının vakti, akşam namazının vakti çıktıktan sonra başlar, “imsak” vaktine (tan yerinin ağarmaya başlamasına) kadar devam eder (Tahâvî, Şerhu me‘âni’l-âsâr, I, 159; Kâsânî, Bedâî’, I, 124; Merğînânî, el Hidâye, I, 258; Zeylaî, Tebyîn, I, 81).

Yatsı namazı bu süre içinde herhangi bir vakitte kılınabilir. Bununla birlikte bazı âlimler, bütün farz namazlarda olduğu gibi yatsı namazını da vaktinin ilk diliminde kılmanın Hz. Peygamber’in(s.a.s.) tavsiyesi gereğince daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Buna karşılık yine bazı rivayetlere dayanarak yatsı namazını gecenin biraz ilerleyen diliminde kılmanın daha uygun olduğunu söyleyen âlimler de vardır (İbn Kudâme, el-Muğnî, II, 28).

Şâfiî mezhebine göre yatsı namazının vakti batı ufkundaki kızıllığın kaybolmasıyla başlar, tan yerinin ağarmasına kadar devam eder. Ancak bu mezhebe göre yatsı namazının vakti kendi içinde “faziletli”, “ihtiyârî”, “cevâz” ve “özür” olmak üzere dörde ayrılır. Faziletli vakit, vaktin başında kılınmasıdır. İhtiyarî vakit, gecenin ilk üçte bir vaktidir. Bundan sonra fecre kadarki vakit ise cevaz vaktidir. Bu vakitte yatsı namazını kılmak caiz ise de mekruhtur. Özür vakti ise yatsının cem-i takdim ile kılınacağı akşam namazı vaktidir (Nevevî, el-Mecmû’, III, 31).

Kılınmakta olan namaz henüz tamamlanmadan önce vakit çıkarsa bu namaz bozulur mu?

Sabah ve cuma namazı dışında namaz kılarken vaktin çıkmasının o namazı bozmayacağı konusunda âlimler görüş birliği içindedir. Sabah namazında ise güneş doğarken namaz kılmayı nehyeden hadislere dayanan İmam Ebû Hanîfe, güneşin doğmasının kılınmakta olan namazı bozacağını söylemiştir. Bunun yanında İmam Ebû Yûsuf ve Muhammed son oturuşta teşehhüd miktarı oturulmuşsa namazın bozulmayacağını ifade etmişlerdir (Kâsânî, Bedâî’, I, 124; İbnü’l-Hümâm, Feth, I, 397).

Diğer mezhepler ise Hz. Peygamber’in(s.a.s.) sabah namazının bir rekâtı kılındıktan sonra güneş doğar veya ikindi namazının bir rekâtı kılındıktan sonra güneş batarsa o namazın tamamlanacağını ve geçerli olacağını bildiren hadisine (Buhârî, Mevâkit, 27) dayanarak namaz kılarken vaktin çıkmasının o namazı bozmayacağını belirtmişlerdir (İbn Rüşd, Bidâye, I, 95; İbn Kudâme, el-Muğnî, II, 16-17).Buna göre sabah namazında ihtilaf bulunmakla birlikte bir vaktin namazı kılınırken diğer vaktin girmesi ile kılınmakta olan namaz bozulmaz.

Hangi vakitlerde namaz kılmak mekruhtur; bunun sebebi nedir?

Güneşin doğmasından yükselmesine kadar olan zaman diliminde, güneş tam tepe noktasındayken ve güneşin batma zamanında namaz kılmak mekruhtur. İslam, Allah’tan başkasına ibadet etmeyi ya da bunu çağrıştıracak bütün tutum ve davranışları yasaklar. Belli vakitlerde namaz kılınmasının yasak veya mekruh olması da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Zira güneşin tam doğuş, tam tepe noktasında ve tam batış hâlinde olduğu zamanlar mecusilerin ibadet vakitleridir. Bu vakitlerde namaz kılmanın yasaklanması veya kısıtlanması, ateşperestlerin ibadet vakitleri ile çakışarak müslümanların onlara benzememesi amacıyladır. Böylece müslümanlarda kimlik ve ibadet bilincinin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca bu vakitlerin, namazın kemâl anlamda edasına engel bir özelliğinin olduğu da belirtilmiştir (Nesâî, Mevâkît, 29; İbn Mâce, İkâmetü’s-salati ve’s-sünen, 148; Zeylaî, Tebyîn, I, 85; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtar, II, 384).

Şâfiî mezhebine göre ise güneşin doğuşu, tam tepede oluşu ve batışı zamanında sadece nafile namaz kılmak mekruhtur. Bu hususta “Sizden biriniz sabah namazından sonra güneş doğana kadar, ikindiden sonra güneş batana kadar namaz kılmasın.” (Muvatta, Kur’an, 48) hadisini delil olarak zikretmişlerdir. Bu vakitlerde farz namazlar, kaza namazları, revâtib sünnetler, tahiyyetü’l-mescid gibi sebepli namazlar kılınabilir. Ayrıca ikindiden sonra güneşin sararmasından batışına kadar nafile namaz kılmak tenzihen mekruhtur (Nevevî, Ravda, I, 192-195).

Vakitlerin oluşmadığı yerlerde namazlar nasıl kılınır?

Vakit, namazın şartlarından birisidir. İslam bilginleri arasında “vakit, namazın şartıdır” gerekçesiyle vakitlerin teşekkül etmediği yerlerde o vaktin namazının farz olmadığını söyleyenler varsa da, namazın asıl sebebinin ilahî hitap olduğunu esas alarak, bu yörelerde namazların takdirle kılınacağını söyleyen âlimler çoğunluktadır (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 18-19). Hz. Peygamber’in(s.a.s.) günlerin uzun olması sebebiyle vakitlerin somut olarak belirlenemediği kıyamet öncesi günlerde namazların takdir edilerek kılınması gerektiğini belirtmesi (Müslim, Fiten ve Eşrâtu’s-sâat, 110), bu görüşe kaynaklık etmektedir. Bu hadis, vakitlerin oluşmamasının namazı düşürmeyeceğini ortaya koyduğu gibi, vakit oluşmayan bölge ve zamanlarda namazların, vakitleri takdir ederek kılınması gerektiğini açıkça göstermektedir. Anlaşılıyor ki, ilahî hitap, Hz. Peygamber’in(s.a.s.) sünneti ve amelî tevatür gereği bütün Müslümanlar, bir günde yani 24 saatte 5 vakit namazla mükelleftirler.

Aksi hâlde kutuplarda ve kutuplara yakın bölgelerde olduğu gibi dünyanın bazı yerlerinde yaşayan Müslümanların bir kısmı (altı ay gece altı ay gündüz olduğu için) yılda sadece beş vakit namaz kılacaklardır. Şu hâlde, bir bölgede herhangi bir namazın vakti gerçekleşmiyorsa veya tam olarak belirlenemiyorsa, o namazın vakti takdir edilerek yani namaz vakitlerinin oluştuğu en yakın bölgeye kıyaslanarak yahutta uygun başka bir takdir yöntemiyle belirlenerek kılınır.

Namazlar cem edilmek (birleştirilmek) suretiyle kılınabilir mi?

Belirli şartları taşıyan her Müslüman’a günde beş vakit namaz farzdır. Her namaz kendi vakti içinde edâ edilmek üzere farz kılınmıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Namaz, müminler üzerine belli vakitlerde edâ edilmek üzere farz kılınmıştır.” (Nisâ, 4/103) buyrulmaktadır. Bu itibarla normal şartlarda her namazın vaktinde kılınması gerekir. Ancak geçerli bir mazeretin olması durumunda namazlar birleştirilerek (cem’ edilerek) kılınabilir. “İki namazı birleştirmek” anlamına gelen “cem” öğle ile ikindi namazlarının öğle veya ikindi vaktinde; akşam ile yatsı namazlarının da akşam veya yatsı vaktinde birlikte kılınmalarını ifade eder.

Hanefî mezhebine göre cem sadece hacılar için söz konusudur. Arefe (arife) günü Arafat’ta ikindi öne alınarak öğle vaktiyle birlikte (cem-i takdim sureti ile) kılınır. Aynı gün akşam namazı geciktirilerek, Müzdelife’de yatsı vaktinde birlikte (cem-i te’hir) kılınır. Bunun dışında namazları cem ederek kılmak caiz değildir (Kâsânî, Bedâî’, I, 127).

Diğer mezheplerde (aralarında bazı konularda ihtilaf olmakla birlikte) sefer, yağmur, fırtına gibi mazeretlerle öğle ile ikindiyi veya akşam ile yatsıyı cem-i takdim ya da cem-i tehir yoluyla kılmak caizdir. Bu görüşün delillerinden birisi İbn Abbâs’ın verdiği “Resûlullah (s.a.s.) Tebûk seferinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kıldı.” (Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 51, 52, 53) haberidir. Hanefîler bu ve benzeri hadislerde söz konusu olan cemin, sûrî (bir namazı vaktin sonunda, takip edeni de vaktin başında peş peşe kılarak, şeklen bir birleştirme) olduğunu söylerler [Muvatta, Salât, 59 (Şeybânî rivayeti); Tahâvî, Şerhu me‘âni’l-âsâr, I, 162; İbn Rüşd, Bidâye, I, 173-174].

Önemli mazeretlerin bulunduğu durumlarda Hanefî birisi de diğer mezhepleri taklit ederek anılan namazları cem ederek kılabilir. Mesela seferde olmak, imtihan saatiyle çakışmak, doktorun ameliyatta iken namazı vaktinde kılamaması gibi zarûret ve ihtiyaç hâllerinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazları, cem-i takdim veya cem-i te’hir ile kılınabilir. Namazları birleştirerek kılacak kişi, bu namazları peş peşe ve sırasına göre kılar; iki farz arasındaki sünnetleri kılmaz, başka bir şeyle meşgul olmaz. Öğle ile ikindinin farzları, öğle veya ikindi vaktinde; akşam ile yatsının farzları, akşam veya yatsı vaktinde peş peşe, ara vermeden kılınır. Sabah namazı ne yatsı ne de öğle ile birleştirilemediği gibi, ikindiyle akşam veya yatsı ile sabah da birleştirilemez.

Namazda niyet sadece kalben yapılsa yeterli olur mu?

Kılınan namaza farz ya da sünnet diye niyet etmek gerekir mi?

Niyet, namazın şartlarından biridir. Niyet, kalbe ait bir iş olup, kişinin bir şeye karar vermesi, hangi işi ne maksatla yaptığını bilmesi demektir. Namazda muteber olan, kalpteki niyettir. Dil ile söylenmesi müstehab olmakla birlikte söylenmediğinde de namaz geçerli olur (Merğînânî, el-Hidâye, I, 297). Farz ya da vacip namaz kılan bir kişinin hangi namazı kıldığını tayin etmesi gerekir. Sünnet namazlarda ise hangi vaktin sünneti olduğunu belirlemesi şart değildir (Şürünbülâlî, Merâkı’l-felâh, 83).

Kıbleye yönelmeden kılınan namaz geçerli olur mu?

Bilerek kıble yönünden başka yöne doğru kılınan namaz geçersiz olur. Kıble yönünü bilmeyen kimse ise araştırma yapar; edindiği bilgi veya kanaate göre namazını kılar. Eğer namazı tamamladıktan sonra hata ettiğini anlarsa, namazı sahih olur. Yeniden kılması gerekmez. Araştırma yaptığı hâlde hatalı tarafa döndüğünü namaz esnasında anlarsa, namaz içinde doğru olan tarafa döner ve namazına devam eder. Herhangi bir araştırma yapmadan veya kimseye sormadan rastgele bir yöne dönüp namaz kılan kimse ise, eğer döndüğü o yön, kıble istikameti değilse namazını iade eder (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, II, 119).

Kıblesinde hata tespit edilen camilerle ilgili ne yapmak gerekir?

Kâbe’yi görerek namaz kılanların, doğrudan Kâbe’ye; görmeden kılanların ise Kâbe istikametine yönelmeleri (istikbâl-i kıble), namazın farzlarındandır. Uzaklardan Kâbe’ye yöneliş, ancak takrîbî (yaklaşık) olarak gerçekleşebilir. Bu yönelişte esas olan, namaz kılanın yüzünün Kâbe istikametinden tamamen sapmamış olmasıdır. Kâbe veya Kâbe’nin gökyüzüne doğru dikey doğrultusu, kişinin yüz açısı içerisinde kaldığı sürece namaz kılan, kıbleye yönelmiş sayılmaktadır (el-Fetava’l-Hindiyye, I, 70).

Buna göre namaz kılan, kendisini Kâbe’ye dik olarak bağlayan doğrudan, sağa veya sola tam 45 (kırk beş) derece dönmediği takdirde yüzü, Kıble istikametinden tamamen sapmış olmaz. Dolayısıyla da namazın sıhhatine engel teşkil etmez. Bununla birlikte namaz kılan kişi, gücünün yettiği ölçüde Kâbe istikametine tam isabet edecek şekilde yönelmeye çalışmalıdır.

Kıble istikametinde kısmî sapma olan camilerde daha önce kılınmış namazlar sahihtir. Bununla birlikte kıble sapmaları, mümkün olan en uygun yolla düzeltilmelidir. Bu düzeltmenin yapılamaması halinde böyle camilerde kılınacak namazların sıhhatiyle ilgili tereddüt oluşturmak doğru değildir. Ancak yeni yapılacak camilerde kıble sapması olmaması için azami özen gösterilmelidir.

Kadın başı açık olarak namaz kılabilir mi?

YAZI EKLEME İŞLEMLERİ DEVAM ETMEKTEDİR!

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir