Süleyman Hilmi Tunahan ‘Zamanın Tasarruf Sahibidir’ Uydurması

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Süleyman Hilmi Tunahan Üstadımızla ilgili uydurulan yalanlardan bir tanesi de Süleyman Hilmi Tunahan ‘Haydır’ ve ‘Hayattadır’ uydurmasıdır.

Net ve açık bir şekilde belirtelim ki , her insan gibi Süleyman Hilmi Tunahan Üstadımızda fanidir ve vefat etmiştir.

Manevi bir tasavvuru da yoktur. Bu manada tüm ölümlüler gibi oda vefat etmiş olup bu sözü gerçek anlamında Kullanan bir kişi Allah’ın affetmeyeceği en büyük günahlardan biri olan şirk bataklığının içine düşmüştür.

Süleyman Hilmi Tunahan ve diğer alimlerimiz veya diğer kişiler olsun bunlar hakkında konuşurken Allah’ın Esmalarını gelişi güzel konuşmak ve sözün nereye gideceğini düşünmeden konuşmak, insanları hatalara düşürdüğü gibi diğer insanları (avamı) da bilerek veya bilmeyerek hataya düşürebilir veya her ortamda söylenen bu gibi sözleri insanlar kavrayamayabilirler.

Süleyman Hilmi Tunahan ‘Zamanın Tasarruf Sahibidir’ Uydurması

Daha önce Süleymanlıların başında bulunan ve vefat eden Ahmet Denizolgun bey abinin Süleyman Hilmi Tunahan Üstadımız Hakkında söylendiği ifade edilen şirk dolu şu sözleri aynı şekilde sizlere aktarıyoruz. ”Süleyman Hilmi Tunahan Üstadımız ”HAYDIR” onu gören elini öpüp , ondan talimat alabilir , bu çok sıra dışı ve ezber bozan bir şey değildir. ” denmiştir. Hatta bu sözler şuanda mevcut AKEDEMİ Dergisi diye nitelendirilen ,  bir yayın kuruluşunda mevcut hali ile yayındadır.

Yukarıdaki sözü Tevhid Ehli bir Müslüman asla kabul edemeyeceği gibi Tevhid Ehli olmayana da ne kadar Müslüman denilir bunu da en iyi Rabbimiz bilir.

Yukarıda bahsedilen söz Ahmet Arif Denizolguna ait midir oda bilinmemekle birlikte malesef ki Süleymanlı Kursları ve Yurtlarında bu tutumdaki benzer sözler , hurafi yalanlar , sürekli anlatılarak Süleyman Hilmi Tunahan üstadımızı ilahlaştırma temaayülüne gidilmektedir. ( Sadece Süleyman Hilmi Tunahan için değil cahil veya dini içeriden bitirmek isteyen insanlar Peygamberimiz dahil Hz.İsa’dan tutunda diğer Nebiler İçin bile bu tür hurafileri hep anlatmışlardır.)

Süleyman Efendinin manevi tasavvuru olduğunu bu yoldan ayrılanların başlarına kötü iş geleceğini ve bununda zaman zaman bizzat Süleyman Efendinin tasarrufu ile gerçekleştirileceği tarzında bir çok İslam dini ile bağdaşmayan sözleri duyabilir ve bunları tasavvuf hikayeleri ile de pekiştirildiğine hatta ve hatta zaman zaman ayetlerin tevil yolu ile bu işe alet edildiğine şahit olduğumuz gibi sizlerde şahit olabilirsiniz.

Akademi dergisinde yayınlanan sesli mp3 yayının devamında söyleşideki kişinin Ahmet Bey’e ait olduğu beyan edilen cümlelere itikadının tam olduğunu Süleymanlılarında bu konuda kesin olduklarını beyan ederek başından geçen 2008 yılına bir olayı anlatır. 

Bizler burada kişinin söyleşisini tek tek yayınlamaktan ziyade , Allah’u Tealanın Zati ve Subuti sıfatları ile ‘Hay’ Esmasından bahsedilmesi konumuzun daha iyi anlaşılmasına ve bu söylemlerin ne kadar İslam dinine ait olmadığını ve bu söylemlerde bulunanların İslam dininin kavramlarının kullanıp nasıl İslamiyete zarar verdiğini hep beraber anlama gayreti içinde olup bu düşünce ve bu tür söylemlerde olanlara reddiyemizi yazmak isteriz.

Tüm insanlar , Resüller , Nebiler  ve Hatta tüm evren fanidir geçicidir ve BAKİ olan daima Hay olan sadece ve sadece Alemlerin Rabbi olan Allah’u Tealadır.

Mutezile ve Kelam bilginlerinin yanı sıra Filozoflarda bu konuda tartışmakla birlikte Kelamda şöyle bir anlayış vardır : Ehl-i Sünnet kelam âlimlerinin ilahî sıfatlar için formüle ettiği “La huve ve la gayruhu” tabiri ilk bakışta her ne kadar çelişik bir ifade gibi görünse de gerçekte böyle değildir. Onlar “sıfat zatın aynı değildir” derken, sıfatları zat ile özdeşleştirmek suretiyle onların mevcudiyetini ortadan kaldıran Mutezile âlimleriyle İslam filozoflarının hatasından, “gayrı değildir” derken de sıfatı zattan ayırıp beşer seviyesine indiren ve Hz. İsa’nın bedeninde maddileştiren Hıristiyanların batıl inancından kaçınmak istemişlerdir. (Yurdagür, Ayet ve Hadislerde Esma-i Hüsna Allah’ın İsimleri, s.38.)

Kur’an-ı Kerim başta İhlâs suresi olmak üzere birçok ayette tevhid akidesini beyan etmiştir. “De ki Allah birdir.”(İhlâs, 112/1) “Sizin ilahınız tek bir ilahtır.”(Bakara, 2/163)  “Allah kendisinden başka ilah bulunmayan hayy ve kayyum olandır.”(Bakara, 2/255) “Bizim de sizin de ilahınız tek bir olan ilahtır.”(Ankebut, 29/46) “Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı ikisi de fesada uğrardı.”(Enbiya, 21/22)

Kur’an bir taraftan Allah’ın bir ve tek olduğunu, ortağının ve mislinin olmadığını belirtirken, diğer taraftan da O’nun noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatlarla da muttasıf olduğunu çeşitli ayetlerle ortaya koymuştur.

“O Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır, O, her şeyi bilendir.”(Haşr, 59/22) “Sen Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan.”(Furkan, 25/58) Allah işitendir, bilendir.”(8 Bakara, 2/256) Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki mülkü Allah’ındır. O her şeye kadirdir.”(Maide, 5/120)

“Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.”(Tekvir, 81/29) O her şeyi hakkıyla bilendir.”(Bakara, 2/29) “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.”(Şura, 42/11) “Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.”(Fetih, 48/14) “Senin Rabbin kudret ve şeref sahibi olan Rab, onların nitelendirdiği şeyden uzaktır.”(Saffat, 37/180)

Yine bu konular Hadis kaynaklarında da geçmekle birlikte Sahabeler, Allah’ın kitabında ve Resulünün dilinde hangi sıfat geçmişse aynısını ispat etmişler, ispat ederken de bu sıfatların hiçbirisini Allah’ın yarattığı varlıkların sıfatlarına benzetmemişlerdir. Sıfatları olduğu gibi kabul edip keyfiyetini araştırmamışlardır.(Koçyiğit, Hadisçiler İle Kelamcılar Arasındaki Münakaşalar, s.115-118.)

Bu konuyla alakalı olarak Makrizî, el-Hitat adlı eserinde şöyle demiştir: “Tabakalarının çeşitliliğine ve sayılarının çokluğuna rağmen sahabeden herhangi birinin Hz. Peygambere Allah’ın kendisini Kur’an-ı Kerim’de vasıfladığı manadan sorduğuna dair sahih ve zayıf hiçbir yoldan, Allah’ın Resülü Hz. Muhammed’in lisanından bir haber gelmemiştir. Fakat onların hepsi bu sıfatların manasını anlıyor ve onlar hakkında konuşmuyorlardı. Evet, onlardan hiçbiri sıfatların arasına zatî veya fiilî diye ayrım koymadı. Allah için hayat, ilim, kudret, irade, sem’, basar, kelam, celal, ikram, cûd, in’am gibi ezelî sıfatları ispat ettiler. Yine Allah Teâlâ’nın kendisi için kullandığı vech, yed vb. sıfatları yaratıklara benzetmeksin kabul ettiler. Bu şekilde Allah’ın sıfatlarını teşbihsiz kabul edip ta’tilsiz (mahlûkatın sıfatlarına benzetmeyi) tenzih ettiler. Onlardan herhangi biri Kur’an ve hadiste geçen bu sıfatları te’vil etmedi, hepsi birden sıfatları geldiği gibi kabul ettiler. Onlardan hiçbirinin yanında Kur’an’dan başka Allah’ın vahdaniyetini ve Hz. Peygamberin nübüvvetini ispat eden herhangi bir delil de olmadı. Yine onlardan hiçbiri kelamî yolları ve felsefî meseleleri bilmiyordu. Sahabe devri bu şekilde geçti.”(Makrizî, Takiyyuddin Ebu’l-Abbas Ahmed b. Ali, Kitabu’l-Mevaiz ve’l-İ’tibar bi-Zikri’l-Hitati ve’l-Asar, Daru’s-Sadır, Beyrut, ts; c.2, s.356, Ayrıca bkz. Casim, Faysal b. Kazar, el-Eşairetu Fi Mizani’l-Âlem, el-Meberretu’l-Hayriyyetu Li Ulumi’l-Kur’ani ve’s-Sünneti, I. Baskı, Kuveyt, 2007, s.79-80.)

Sıfat-ı Sübutiyye ile Hay Esması hakkında da sizlere konunun daha iyi anlaşılması adına bilgi vermek isteriz. Hayat Sıfatı, diri ve canlı olmak demektir. Allah Teâlâ’nın ezelî olan sıfatlarının ilkidir.

Hayat sıfatının zıddı olan memat (ölüm) sıfatı Allah için mümteni’dir. Allah’ın hayat sıfatı mahlûkattaki gibi ruh ve beden ittisalinden meydana gelen geçici ve maddî bir hayat değil, ezelî ve ebedî olan hakikî bir sıfattır.

Bu sıfat aynı zamanda Zat-ı Bari’nin ilim, irade ve kudret sıfatlarıyla muttasıf olduğunu tahsis eden bir sıfattır. Çünkü kendisinde hayat sıfatı bulunmayan bir varlığın ilim, irade ve kudret sıfatlarına sahip olması mümkün değildir. Selbî sıfatlarda olduğu gibi bu sıfatın da mahlûkata bir taalluku yoktur. Allah’ın hayat sıfatıyla muttasıf olduğunu bildiren pek çok ayet mevcuttur. “Kendisinden başka ilah olmayan Allah hayy (diri) ve kayyumdur (kendi zatıyla kaimdir.) (Bakara, 2/255) “Hayy (diri) olup hiçbir zaman ölmeyen Allah’a tevekkül et.”(Furkan, 25/58)

Fahreddin Razi’nin Hayat ve Hay konusundaki söylemlerini de bu yazımızda sizlerle paylaşmak isteriz:  Razî, Allah Teâlâ’nın hayat sıfatını işlerken ilk olarak âlimlerin bu sıfatın varlığı hakkında ittifak etmelerine karşın, manasında (Razî, el-Muhassal…, s.167) ve mevcut bir sıfat olup olmamasında ihtilaf ettiklerini söyler.(Razî, Mefatihu’l-Gayb, c.7, s.7)

Kelamcıların “hayy”ı, ‘bilmesi ve muktedir olması uygun (sahih) olan her zâttır’ şeklinde tarif ettiklerini(Razî, Mefatihu’l-Gayb, c.7, s.7) filozofların ve Mutezile’den Ebu’l-Hüseyn el-Basrî’nin de “hayy”ın manasını ‘bilmesi ve kadir olması muhal olmayan zattır’(Razî, el-Erbain Fi Usuli’d-Din, c.1, s.218; el-Muhassal…, s.167) şeklinde verdiklerini belirten Razî, burada imkânsızlığın kalkmasını gerektirenin yalnızca zat olduğunu ve Ehl-i Sünnet ile Mutezile’nin cumhurunun “hayy”ın bir sıfat olduğu noktasında birleştiklerini kaydeder.(Razî, el-Muhassal…, s.167)

Razî, el-Mesail’de Allah Teâlâ’nın kadir ve âlim olduğunun delillerle sabit olduğunu, ölünün kadir ve âlim olamayacağı kesin olduğu için Allah’ın hayy olması gerektiğini ve bu hususun da Kur’an’da “O, hayy ve kayyumdur”(Bakara, 2/255) şeklinde zikredildiğini ifade eder.

El-İşaret’te de tümdengelim metodunu kullanarak Allah’ın hayy olduğunu ispatlamaya çalışır: “Her muhkem ve eşsiz fiilin faili mutlaka âlimdir. Bu durumda âlemin sanii de âlimdir. Her âlim hayydır. O halde âlemin sanii de hayydır. Dolayısıyla Allah Teâlâ’nın kadir, âlim ve hayy olduğu böylece sabit olmaktadır”(Razî, el-İşaretu Fi İlmi’l-Kelam, s.111-112) Razî, hayy mefhumunun mevcut bir sıfat olup olmaması hakkında da âlimlerin görüşlerine yer verir.

Bazı âlimler “hayy”ın bir şeyin, bilmesi ve muktedir olması kendisi için imkânsız olmamasından ibaret olduğunu, imkânsız olmama durumunun da, gerçekten mevcut olan bir sıfat olmadığını iddia ederken, bazısı da onun mevcut bir sıfat olduğunu söylemişlerdir. Hayyın mevcut bir sıfat olduğunu savunan âlimlerin delili ise şöyle olmuştur: Hayat, imkânsızlığın olmamasından ibaret olunca, imkânsızlığın yoklukla ilgili (ademî) bir durum olduğu sabit olmuş olur. Çünkü mevcut bir vasıf olması halinde, onunla vasfedilen de mevcut olurdu. Bu durumda varlığı mümteni’ olan da mevcut sayılırdı ki, bu imkânsızdır. Keza imtina’ın bir yokluk olduğu, hayatın da bu imkânsızlığın bulunmaması olduğu, yokluğun yokluğunun ise varlık olduğu sabit olduğundan hayat sıfatından anlaşılan, onun mevcut bir sıfat olmasıdır.(Razî, Mefatihu’l-Gayb, c.7, s.7; el-Muhassal…, s.167-168)

Razî ise hayy’ın mevcut bir sıfat olduğu görüşünü benimser ve onu, zatın bir sıfatı olarak kabul eder. Ona göre zatın bir sıfatı olması sebebiyle onun, zatın kendisi olması imkânsız olduğundan zatla kaim olan vücudî bir sıfat olduğu böylece kanıtlanmış olmaktadır. (Razî, el-Metalibu’l-Aliye Mine’l-İlmi’l-İlahiyye, c.3, s.137)

Burada şöyle bir soru akla gelebilir “Hayy kelimesinin mânası, bilmesi ve kadir olması sahih olan varlık olunca ve bu hususiyet bütün canlılarda müşterek olarak bulununca, Allah Teâlâ Kur’an’da “Allah kendisinden başka ilah bulunmayan hayy ve kayyumdur”(Bakara, 2/255) demek suretiyle kendisini, canlıların en değersizinin dahi ortak olduğu bir sıfatla nasıl medh edebilir?”

Razî, burada hayy’ın lügat manasının sadece bilmekle ve kudretle vasfedilmenin sahih olmasından ibaret olmadığını söyler. Onun görüşüne göre kendi cinsinde kâmil olan her şey, hayy diye isimlendirilir. Nitekim harap bir arazinin imar edilmesine (ihyâu’l-mevât) denildiği malumdur. Ayrıca Allah Teâlâ, “Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Öldükten sonra yeryüzünü nasıl diriltiyor?”(Rum, 30/50) ve “Ölü bir beldeye (yolladık). Sonra da onunla yeryüzünü hayâta kavuşturduk”(Fatır, 35/9) buyurmuştur.

Kelamcıların örfünde bu sıfat, ancak cismin halinin kemale ermesi durumunda “hayat” olarak isimlendirilmiştir. Örneğin ağaçların durumunun mükemmel olması, onların yeşil yapraklara bürünmesi şeklinde olduğundan bu hal, hayat diye isimlendirilmiştir. Aynı şekilde yeryüzünün kemâle ermesi de, onun imar edilmesi şeklinde olduğu için, bu durum da hayat diye isimlendirilmiştir. Bu nedenle hayy kendi anlamı içinde kemali ifade etmektedir.

Bu açıklamalardan sonra “hayy” lâfzından, bu vasıfla tavsif edilenin, en mükemmel bir durumda ve en mükemmel bir nitelik üzere bulunmakta olduğu ortaya çıkar. Çünkü “hayy” lâfzından anlaşılan “kâmil” varlıktır. Binaenaleyh bu, O’nun bunda değil de şunda kâmil olduğu şeklinde bir mana ile kayıtlanmayınca, bu durum O’nun mutlak manada kâmil olduğuna delâlet eder. Kâmil varlık ise, ne zâtında, ne hakikî ne de nisbî ve izafî sıfatlarında yokluğu kabul etmeyendir.(Razî, Mefatihu’l-Gayb, c.7, s.7-8)

Razî, burada hayat sıfatının bütün canlılar arasında müşterek bir sıfat olduğunu kabul etmekle beraber meseleye farklı bir bakış açısı getirmekte ve dikkatleri “hayy” kelimesinin ihtiva ettiği mükemmelik anlamına çekmektedir.

Son olarak Razî, el-Erbain’de ise bu konuyu sanki Mutezilî Ebu’l-Hüseyn elBasrî’yle karşılıklı olarak münazara yapıyormuşcasına vermeye çalışır. El-Basrî’nin hayy kelimesi hakkındaki “hayy, bilmesi ve kadir olması imkânsız olmayandır” tarifini verdikten sonra ona karşılık olarak kendisinin ve de ashabının görüşünü verir.

Razî ve ashabına göre, hayat, zatla kaim olan bir sıfattır. Bundan dolayı bilmek ve kadir olmak zat üzerinde mümteni’ değildir. Razî, bu görüşünü destekleme mahiyetinde zatları iki kısma ayırır. Bilme ve güç yetirmenin kendisi için uygun olduğu zat ve de bilme ve güç yetirmenin kendisi için uygun olmadığı zat ki, o da cansızlardır. Her iki kısmın da zatiyet bakımından birbirine eşit olduğunu ifade eden

Razî, bu zatların bilmek ve güç yetirmek açısından birbirinden ayrıldıklarını, bilmek ve güç yetirmek şeklinde bir kayıt konulmadığı takdirde bir farklılığın ortaya çıkmayacağını belirtir. Bu açıklamadan sonra sırayı el-Basrî’ye verir.

El-Basrî, Allah Teâlâ’nın zatının diğer zatlardan ayrı olduğunu kabul ettiklerini, bunu daha önce delillendirdiklerini söyler ve “Allah hakkında alemiyet ve kadiriyet sıfatlarının zat-ı mahsusasıyla muallel olması niçin caiz olmasın?” sorusunu sorar.

Razî de cevap olarak onun kendi vermiş olduğu tariften yola çıkarak görüşünün yanlışığını ortaya koymaya çalışır ve meseleyi şu sözleriyle sonlandırır: “bizim bu konudaki dayanağımız şudur ki, sizin hayy hakkında söylemiş olduğunuz “bilmesi ve kadir olması kendisine mümteni’ olmayandır” sözünüz imkânsızın (itmina’ın) nefyine işaret etmektedir. İmkânsızlık olumsuzluktur. İmkânsızlığın nefyi, olumsuzluğun olumsuzluğudur ki, bu da onun sübutî (olumlu) bir durum olduğuna götürür. Sonra bu sübutî durum zatın kendisi değildir. Çünkü mümkünlerin vacibü’1 vücud li-zatîhî olan bir varlıkta son bulması gerektiğini bildiğimiz zaman onun zatını da bilmiş oluruz. Bu durumu ve de malum olanın, malum olmayandan ayrı olduğunu bildikten sonra Allah Teâlâ’nın diri (hayy) olması, hayyın zatla kaim olan hakikî bir sıfat olduğunu ortaya koymaktadır.”(Razî, Mefatihu’l-Gayb, c.7, s.7-8)

Tüm bu bilgiler ışığında ilgili ses kaydının devamında şirk rezilliği diz boyu devam etmekle birlikte Süleyman Hilmi Tunahan’ın hayatta olduğunu ve zamanın tasarruf sahibi , dünyasını değiştirdiğini , hay olduğunu ve bazen zaman zaman insanların karşısına çıktığını ve mürşidi kamildirler ölü denmezler ölmezler şeklindeki şirk bataklığını anlatıp birde senin karşına çıkmış yardım etmiş şeklinde İslamiyet ile bağdaşmayan cümleleri bilinçli veya bilinçsiz kullanıyor.

23 Dakika 53 saniyelik bir ses kaydı üzerinden bu mevzulara yanıt vermekle birlikte Süleymancılar ve ya Süleymanlılar içinde yaygın olan bu şirk pisliğini delilleri ile sunmakla birlikte bu kadar basit bir konu olmaması babında yazının uzadığının farkındayız kapanış olarak şunları belirtmek isteriz.

Ne Süleyman Hilmi Tunahan, ne bir Resül (Nebi), ne bir veli, ne bir Mürşid-i Kamil kim ne olursa olsun Zamanın Tasarrufu sadece ve sadece Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allemlerin Rabbi olan Allah’ındır.

Hay olan ebedi olanda sadece Allah’u Teladır. Öyle bahsettikleri gibi Süleyman Hilmi Tunahan da dahil olmak üzere dünya değiştirip hala dünyada farklı şekilde olduğunu söyleyenlerin dini bilgisi olmadığı gibi insanları bu yolla kandırmaktadırlar.

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يرًاۚۛ

Furkan Suresi 58.ayeti bizzat Nebimiz üzerinden bizlere mealen şöyle der : Nihayet ölümsüz olan O mutlak diri Zât’a yaslan ve hamd ile O’nun aşkın yüceliğini dillendir! Zira kullarının günahından haberdar olma konusunda kimse O’nunla boy ölçüşemez.

Bizlerde ayetteki gibi ölümsüz olan Rabbimize dayanıyoruz, Birilerinin adını yüceltmekten sakınıp Allah’ın adını dillendiriyoruz ve onun ayetleri ile hareket etmeyi şeref biliyoruz.

هُوَالْحَيُّلَٓااِلٰهَاِلَّاهُوَفَادْعُوهُمُخْلِص۪ينَلَهُالدّ۪ينَۜاَلْحَمْدُلِلّٰهِرَبِّالْعَالَم۪ينَ

Daimî bir hayat sahibi ancak O’dur. O’ndan başka ilâh yoktur. Onun için dini halis kılarak O’na, hep O’na yalvarın. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Mü’min Suresi 65.ayeti ile de yazımızı sonlandırmak isteriz.

Bir insanın hayatta olması onun fikirleri ve ilmi ile ilgili mecazi olarak kabul edilebilir belki ama bunun dışında yukarıda belirttiğimiz bilgilere binaen aksi türlüsü mümkün değildir.

Bizim farkında olmadığımız hayat çeşitleri olmakla birlikte Allah yolunda öldürülenlere (Can verenlere Şahid kılanlara) ölü demeyin bilakis onlar diridiler diye belirtilen ayetteki nitelendirme yapılan ayetteki biçimlendirme farklı bir başlıkta farklı bir konuda ele alınacaktır.

Bu konuda detaylı araştırma yapan kardeşlerimiz yaptıkları araştırmalar neticesinde bilinenin aksine dediğimiz sonuçlara ulaşabilirler bizler kısa bir şekilde bu kadar belirtme yapmakla şimdilik yetinmek isteriz. Yazmak ve yazılanı okumak insanı yormaktadır bu yazıları bile uzun bulan kardeşlerimiz mevcuttur.

Süleymanlı Haber siz sevgili kardeşlerimizi uyarmaya devam ediyor. Kuran ve Sünnet ekseninde olmayan hurafelerden uzak durmanızı bu bildiklerinizi insanlara aktarmanızı sizden rica ederiz.

Süleyman Hilmi Tunahan ‘Zamanın Tasarruf Sahibidir’ Uydurması

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir