Süleyman Hilmi Tunahan Sözleri

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Süleyman Hilmi Tunahan (K.S) üstazımızın sözleri bölümüne hoş geldiniz. Değerli ziyaretçilerimiz bu bölümümüzle ilgili bir kaç bilgilendirme çalışması yaptıktan sonra Süleyman efendinin sözlerinden derlediğimiz çalışmalarımızı sizlerle paylaşacağız.

Öncelikle Süleyman Hilmi Tunahan (K.S) efendinin bilinen ve meşhur sözlerini burada yayınlanacağız. Bazı sosyal medya organlarında Süleyman Hilmi Tunahan (K.S) ile ilgisi olmayan bir çok söz mevcut.

Delili olmayan yayınları yapmaktan tereddüt etmekle birlikte sahih olmayan bilgileri malesef ki paylaşamayacağız. Kısa bilgilendirmenin ardından Süleyman Hilmi Tunahan (K.S) efendinin sözlerinden bazılarını sizlerle paylaşmak isteriz.

İnsanlar muhteliftir. Bazısı daha kabiliyetli, bazısı daha yakışıklıdır. ‘Ben niye onun yerinde olmayayım’ deme, elindekinden de olursun. ‘Allah bana bir verirse, arkadaşıma, komşuma iki versin.’ diye düşünürsen, seninki üç olur. Eğer arkadaşın veya komşun böyle düşünmüyorsa onunki ikide kalır. Senden daha iyi hizmet edecek olan varsa, makamını ona ver. İşte vatanperverlik budur.

“Dava muvaffak olsun da isterse bizim yerimiz caminin papuçluğu olsun”

“Bizim hiç duracak zamanımız yok. Ümmet-i Muhammedin evlatları cehenneme bir sel gibi akıp giderken, biz onlara seyirci kalamayız. Bu selden ne kütük kurtarırsak kârdır.”
“Biz, değil yorgunluk, rahatsızlık, mezara gidiyor dahî olsak, okumak, okutmak ve hizmet denince koşarız.”

“Bir milletin ıslahı; kötülerin imhasıyla değil, yeni neslin eğitim ve terbiyesiyle mümkündür.”

Benim evlatlarım, bildiğinin âlimi, bilmediklerinin tâlibidirler.

Süleyman Efendi de bu teşebbüsün, o günün şartları içinde müsbet karşılanmayacağını çok iyi biliyordu. Ne var ki O, yarın âhirette ellerinde bir belge bulunmasını, bu belgenin belki de bir çok dersiâm için ”Yâ Rabbi! biz senin dinini okutmak istedik, ama imkân bulamadık” kabilinden bir vesîle-i necât olabileceğini düşünüyordu.

“Evlatlarım, bir çok dersiâmlar korktular, okutmadılar. Biz korkmadık okuttuk. Allah’a şükür yaşıyoruz. Ama korkanlardan bir çokları ölüp gittiler. Korkunun ölüme faydası yoktur.”

Devrin sıkıntılarına, sabır ve hilmiyle mukâbelede bulundu. Evini aramaya gelen polis memûrlarına “Buyurun, hoş geldiniz, hem de bir kahvemizi içersiniz” demek suretiyle her defasında medeni cesaret örnekleri gösterdi. Hanımı Hâfiza Sultan, “Efendi! Efendi! Size bu zulmü revâ görenlere bir de kahve mi ikram edeceksiniz?” dediklerinde, “Onlar memûrdurlar, vazifelerini yapıyorlar Hanım, yorulmuşlardır” diyerek kahve ikram etme nezaket ve asaletini terketmedi.

Bir Ramazan akşamı evinin karşısındaki kahvenin bahçesine oturup hanelerini kontrol eden sivil memûrun yanına varıp, “Oğlum! sen oruçlusun, akşam yaklaştı, gel bizde iftar edelim, sonra yine vazifene devam edersin” diyerek kendisini takip eden polislere iftar yemeği ikram etti.”

“Hiç kaybedilecek vaktimiz yok” diyor hatta “Mevlâ uykumuzu alsa da, geceleri de ders okusak”

“Yarın hesap günüdür, Allah-ü Teâlâ, Süleyman verdiğim ilimle ne hizmet ettin, o ilmi sana kara topraklara göm diye mi verdim? derse, ben ne cevap veririm”

“Evlatlarım, sizin bu âlemdeki vazifeniz; bataklığa düşen insanları, düştüğü bataklıktan çıkarmakdır. Öyle ise Ümmet-i Muhammed’i ayağınıza beklemeyecek, siz onların ayaklarına gideceksiniz. En ücrâ yerlere bile bu hizmeti sizler götüreceksiniz”

“Efendim, İstanbul’da derslere devam edecek misiniz?” diye sordular. “Evet, devam edeceğiz, hem de daha çok ve daha gayretli…Duracak zamanımız yok” buyurdular. Aynı seyahatinde İzmir’de “Efendi Hazretleri, rahatsızlığınız var, her halde bir miktar istirahat edersiniz” dediklerinde, gülümseyerek: “Yolculukda bazen şoförün lastiği patlar, bizim de lastiğimizi patlattılar, şimdi yapıştırdık. Okutamadığımız zamanları da telâfi için daha çok okutacağız, hizmetimize hız vereceğiz”

Bir gün O’na: “Efendim, falancalar sizin aleyhinizde konuşuyorlar” dendi.

“Elhamdülillah! Münafık olmaktan kurtulduk. Allah Resûlü başta olmak üzere, İslam büyüklerinin hepsinin aleyhinde konuşulmuştu. Eğer bizim aleyhimizde konuşulmazsa kendimizden şüphe ederdik” diye cevap verdi.

Uzun ve yorucu bir yolculuktan dönen talebesine, “Oğlum! Falan camiye git, Cuma’da va’z et de, dinleni ver“ demek sûretiyle istirahat ve dinlenmenin, hizmetle mümkün olacağına işaret buyururlardı.

Talebelerinden herhangi biri bir özürden dolayı derse iştirak edemediği zaman çok üzülür, “Eyvah! Bugün çok büyük ziyânımız var” derdi.

Bir gün Kur’ân öğretmek için gönderdiği bir talebesi, gittiği yerde okutacak kimse bulamamaktan şikayet etti: “Efendim, sadece iki kişi vardı, onları da bırakıp geldim” deyince çok üzüldü. Ve birazda celallenerek “Evladım, nice peygamberler bu âlemden bir tek ümmet elde edemeden gittiler. Sen iki talebe bulmuşsun daha ne istersin” diyerek, tekrar geldiği yere gönderdiler.

Talebelerine son derece kıymet verirdi. “En küçük talebenin dahi kesip attığı tırnağını, dünyalara değişmem” vecîzeleri bu hakikatı en bâriz şekilde ortaya koymaktadır.

“Hanım! talebeye alamadığım için, eve de almadım” buyurup; talebenin yemediğini, yemekten, hayâ ettiğini ifade etti.

”Yâ Rab! Senin dinine ve kitabına bu yavrularla hizmet edeceğiz, evlatlarımızı bize bağışla Allahım!”

 Bir talebesinin va’z edip, Kur’ân okuttuğunu duyunca sevinç göz yaşları döker, “Bu Rabbimin fazlıdır” derdi.

Hacı Efendiler; “Efendim, sizin sayenizde cenazemiz kokmaktan kurtuldu, çocuklarımız Kur’ân-ı Kerim öğrendi” diye iltifat ettikleri zaman mahviyet ve tevazuundan adeta küçülen mübârek zât; “Süleyman da kim oluyor ki, bu hizmetler onun sayesinde olsun!, Bu mahzâ kerâmetü’n-Nebidir, Peygamberin mûcizesidir”

İlim, nûr-ı ilâhidir. İnsan ise kovan. Kirli bir kovanda arının durmadığı gibi, isyan ve zulmetle kirlenmiş vücud ve kalbde de ilim durmaz.

Bizim bu alemde bir tek işimiz var. O da yavrularımızın kalblerine Allah (c.c) ve peygamber (s.a.v) sevgisi ile iman ve İslam nurunu yerleştirmektir.

Bu dünyanın cefâsından sefâsına sıra gelmez, gâfil olmayın, ilme çalışın, geçen günler geri gelmez.

Dışımız halk ile, içimiz Hak ile…

Ey İslâm Cemaatı! Biz hayatta olduğumuz müddetçe, Resûlullâh’ın eshâbına yalan isnadında ve iftirada bulunulabileceğini mi zannediyorsunuz? Böyle bir zanna kapılmayınız, çünkü biz hayattayız.

Yâ Rabbî! Dünyayı kalbime koyma, elimden de alma.

Tırnağını şu dünyaya değişmediğimiz bir evlâdımız için, küre-i arzın altı üstüne gelse, bir şey lâzım gelmez.

Meyve veren ağaca kuru denilmediği gibi eseri devam eden zevata da ölü denmez.

Her yerde birlik ve beraberlik lazımdır. Muvaffak olmak için her hususta ittifak etmeli ve dayanışmayı asla elden bırakmamalıdır. Çünkü Allah’ın nusreti, maddi ve manevi yardımı cemaat ile beraberdir. Toplu çalışanlar bunun semeresini kısa zamanda elde ederler.

Din asıl, dünya ve siyaset fer’idir. Dünya ve siyaset dinin inkişâfına alet olabilir. Fakat din, dünya menfaat ve siyasetine âlet olamaz. Âlet edenlere lanet vardır.

Allah kerimdir amma kuyusu da derindir. İp ve kova olmayınca su çıkmadığı gibi, nur ve feyz de çıkmaz.

Ders okuturken takıldığınız bir yer olursa, orada fazla durmayın. Nasıl ki etrafı kazılan bir ağaç kolayca devrilirse, evveli ve âhiri anlaşılan kitabın da ortasını anlamak kolaylaşır.

Süleyman Hilmi Tunahan Sözleri

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir