Süleymancıların İnsanları Aforoz Etmeleri

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kıymetli okuyucularımız Süleymanlı Haber sitemizi takip eden değerli insanların ve kamoyunun bizlere aktardıkları ve yine Süleymanlıları – Süleymancıları tanıyan kişiler olarak bu yazımızın yazılmasını sizlerinde istek ve talepleri neticesinde yazmaya karar verdik.

Değerli okuyucularımız bu yazının hazırlanmasında senelerini Süleymanlı Kurs ve Yurtlarına vermiş ve daha sonra hakikat karşısında fikrini beyan ettiklerinde de yurt ve kurslarla ilişiği kesilen veya Süleymanlı yurtlarında hocalık yapan kardeşlerimizin görevlerine son verilmesi bahsini sizlere anlatmak isteriz.

Öncelikli olarak Süleymanlı cemaatinde yetişen veya süleymanlı cematine mensup olan ve daha sonra bir sebeple yurt ve kurslarda görevli ise görevinden alınan veya milletimize açık olan bu müesselere alınmaması konusunda bölge ve mıntıklara göre çeşitli davranışlar sergileyen yöneticiler olduğunu hepimiz bilmekteyiz.

Süleymanlı Kurs ve Yurtlarında belli başlı kuralların olması tabidir ve bu kurallara elbette uyulmalıdır. Peki bu kurallara uyan kendini yetiştirmiş hizmetini yapmış ve hizmet etmeye devam eden Kuran ve Sünnet eksenli kendini geliştirmiş kişilerin Süleymanlılarda veya Süleymancılarda itikadi hataları belirtmesi veya hatalı bir davranışa katılmadığında ne olur ?

Bulunduğu yerde vazifeli ise vazifesi sona erdirilir , süleymanlı cemaatine mensup ihvan ise , parayı çok verir ve desteklerse yine bir şey olmaz parası alınır ondan yararlanır ama sıradan biri ise yurtla ve kurslarla ilişiği kesilir. Senin buraya gelmemen daha iyi olur sen uzaktan yardım etsen bize kafidir ve benzeri sözler denilir.

Süleymanlı yurtlarında veya Süleymancı yurt ve kurslarında ilişik kesme diye bir tabir kullanılması ne kadar doğru bilemeyiz ama Tecavüz , sapıklık , para aklama ve benzeri yüz kızartıcı ve ahlaksız durumlar olduğunda insanların yurtlardan uzaklaştırılması tabidir. Bu yapılanada kimse itiraz etmemelidir , kurs ve yurtlarda yaşanan bir çok ahlak dışı davranışa sahip olan bunlardan bazılarının kurslardan atıldığını (uzaklaştırıldığı)  , bazılarının da acemidir gençtir yapmıştır bir uyarı yapalım devam etsin tarzındaki olaylara , zamanında kurslarda kalmış çevremizdeki insanlardan ve yöneticilerden sergilenen bu tür davranışların olduğuna bizzat bu yazıyı yazanlar olarak şahit olduk. Bu bahsettiğimiz kişiler daha çok gençlik döneminde olan olaylardır ve doğaldır bu tür şeylerde yaşanabilir (kastımız insan olan yerlerde bu tür olaylar olabilir manasındadır, yapılanları desteklediğimiz manasında değil) gerekli tebdir ve önlemlerde ona göre alınabilir.

Peki gençlik dönemini parlak şekilde hizmetle tamamlamış ve belli bir olgunluğa gelmiş hizmetini yapan bu yapıya mensup olan yüz kızartıcı ve ahlaki tutumları olmayan güzel ahlak sahibi , kuran ve sünnete tabi olan olan kişilerin fikir beyan ettiklerinde veya bir yanlışa karşı çıkmalarında durum sizce ne olur ?

Durum bölgelere göre asla değişiklik göstermez ilgili kişi son derece tehlikeli ve sapıtmış olarak lanse edilir vazifeli ise vazifesinden alınır , yok vazifeli değil ise hizmetten ve kurslardan uzaklaştırılır. Bu uzaklaştırma yapılan kişi çok tanınmış ise nasıl olur? Böyle bir durumda tüm bölge ve mıntıklara hatta kermeslerde de ilgili kişi şu şekilde davrandı şöyle karşı geldi vb manada dedikodular yayılır ve karalama çalışması da beraberinde yapılarak bir tür psikolojik baskı uygulanır.

Son zamanlarda Süleymanlı diye tabir edilen bu cemaat ve yapının içini dedikodular , ihtiraslar , çekememeler , kutuplaşmalar ve insanların birbirlerinin yüzüne gülüp arkasından vurmaları en küçük hataları araştırmaları ve benzeri etik olmayan davranışların sergilendiğine hepimiz şahit olmaktayız. Günden güne yozlaşan ve daha katı bir sempatizanlık alan bu durum kabul edilemez.

Süleymanlı Haber olarak Reddiyemize bu şekilde giriş yaptıktan sonra Süleymanlı Cemaati veya Süleymancı cemaati içerisinde , Süleymanlıların kilit kurallarını kabul etmeyenleri asla içerinde barındırmazlar ve kafir olarak nitelendirmekten de geri durmazlar.

Yine şuan da yazacağım söylem ne kadar azalmış olsa da ”Kendilerini irfan ordusu, mehdinin askeri olarak görürler. Yahudilerin, yahudi ırkından olmayanları dinlerine almayıp insan olarak kabul etmedikleri gibi, bunlar da kendi dışlarındaki bütün cemaatlerin sapıklık ve küfür içinde olduklarına inanırlar. Süleymancı Süleymanlı olmayanların arkasında namaz kılmazlar.” son zamanlarda Diyanet imamları ve camilerimizde de ihvanların olması ve ihvanların Süleymancı hocaların bu sözlerine katılmadığından dolayı bu söylemin yavaş yavaş halk arasında itibarsızlaştığını görmekle birlikte Süleymancı hocaların zihniyeti malesef ki hala aynı şekilde devam etmektedir. Birazdan bu konuyu kısa bir arkadaşımızın başından geçen canlı olayı ile yine anlatacağız.

Yurtlardan ayrılan aklı başında ve nufusü olan talebe veya ihvan karşısında da bazı otomatik sözleri hazırlanmış ve her yerde duyabileceğiniz şu sözler kalıplaşmıştır : Yurtlarından ayrılan bir talebenin veya yurtlara destek vermeyi kesen ihvanın ,  ayağının kaydığını, onun artık dünyada da ahirette de belini doğrultamayacağını telkin ederler.

Yukarıdaki sözleri telkin etmekle kendilerini tek doğru , tek yol gösterici , tek hidayet kaynağı gibi gören süleymancı zevatlar insanlarımızı duygusal yönden de hipnotize etmeye gayret ederler ve kendilerine köle olan itaat eden sorgulamayan ve onlar adına iş yapan destek veren bir kitle oluşturmak istemektedirler. Bu saydıklarımızın dışına çıkıldığı an bir anda masum gibi görünen şahısların nasıl melek görünümlü şeytan olduklarına test etmek için söylediklerimizi uygulayıp netice alabilirsiniz :) denemek isteyen deneyebilir.

Evet kıymetli okuyucularımız bu gelişmeler neticesinde Süleymanlı Haber adına bizzat saldırıya uğrayan hakları suistimal edilen iki kardeşimizi isimlerini vermeden yazmak isteriz. Haberimizin yazılmasında da etkili olan ve artık canlarına tak eden bu kardeşlerimizden birisinin başından geçen olayı şu şekildedir.

Bu kardeşimiz tekamül eğitiminin ardından İstanbul’da bir bölgede hocalık vazifesine başlar ve 27 yaşında yine aynı cemaate mensup olan bir bayan hoca hanımla evlenirler ve evliklerinin ilk senesinin sonlarına doğru bayan hoca denen kişi aynı yurtta yemekhanede  aşçılık yapan bir başkası ile kardeşimizi aldatır ve bunun neticesinde deliller ile kanıtlanması ve yasal süreçi başlatan kardeşimiz resmi olarak boşanırlar. Bu boşanma neticesinde kıymetli kardeşimiz suç işlemiş gibi sen artık burada hocalık yapamazsın , memleketine gitsen iyi olur. Diye hocamıza baskı kurarak memleketine yönlendirirler.

Memleketine giden hocamız yurtlara devam etmekte hatimlere gitmekte ve hizmetine son derece önem vermektedir. Tüm bunlar neticesinde hocamız gittiği memlekette baş sorumlu ile iletişime geçer ve sorumluya böyle böyle bir olay geçti başımızdan buraya gönderildim denir , ve mektup yollanmamış seni hoca olarak burada devam ettiremeyiz zaten uygun pozisyonda yok , eğer uygun bir yer olursa seni hizmete alırız denir ve şimdilik ihvan olarak devam et diye telkinde bulunulur.

Gel zaman , git zaman bu kardeşimiz olumlu bir sonuç geleceği düşüncesi ile beklemeye başlar ama görünen o dur ki senelerini verdiği bu süleymanlı cemaatinden ne bir kişi arar nede yardımcı olur ve üstüne üstün bu niçin buraya gelmiş , evli değil miydi, neden boşanmış ve benzeri dedikodular alır başını hızla yayılır ve kardeşimiz psikolojik bunalıma girer. Bağlı bulunduğu mıntıkadaki hocaya durumu anlatır ve bunun nihayetinde bölge sorumlusu ile görüşülür ve nihayetinde yine aynı sözlerle kardeşimiz oyalanır.

Bu kardeşimiz bizzat içini bizlere döker ve şu cümleleri kurar : Senelerdir bu kursların , hizmetin içindeyim küçük yaşlarda beni yurda aldılar ve hoca olacaksınız hizmet edeceksiniz derslerinize çalışın dendi ve tüm farklı yönleri elimin tersi ile ittim. Tekamül eğitimini de başarı ile tamamladım ve tekamül eğitiminden sonrada 5-6 senelik ortalama hocalığım oldu.

Bu hizmetleri görürken 27 yaşına kadar hiçbir hayatım olmadı ve tüm hayatım hizmet adına yurt ve kurslarda geçti evlilik cağına geldiğimde görüş birliği ve tanışıklıkla evlendirildim ve yaşadığım bu olay neticesinde kurstan atılan ben oldum, yaşım bu süreç esnasında 30 ‘ a dayandı ve şimdi bir iş başvurusu yapsam ilgili fabrikalar deneyim soruyor , bir iş kursam yeterli bütçem yok benim hizmetlerimin bedeli bu mu olmalıydı ? diye feryat eder ve hepsini belki atlatırım ama bu kadar büyük bir yapı hastaneler var , belli firmaların satış temsilciğini yapan yerler var , okullar var ve daha bağlı oldukları bir sürü yer ama ne hikmettir ki durumumuzu da bilmelerine rağmen tek bir ilgi yok ne yapmalıyım diye bize sorar.

Evet buraya kadar anlattıklarımız canlı şahittir , sonra ne oldu yazımıza devam edelim bu kardeşimizi Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı ve müdürünü de tanıdığımız bir Kuran Kursunda 30 ‘lu yaşlarına rağmen hafızlık için yönlendirdik ve açık lise imam hatip ve açık ön lisans ilahiyata da yönlendirdik.

Bu kardeşimiz 15 le gidiyordu tabi bu terimi hafızlık yapan kardeşlerimiz daha iyi bilir 15 sayfa ezberi verebiliyordu tam bu esnada Diyanet İşleri Başkanlığının vekil imamlık sınavları açılmıştı ve başvuru yaptı binlerce kişi içerisinde ilk yüze (100) girdi ve sıralaması seksen küsür idi bir sene geçmeden bu kardeşimiz farklı bir ilçe merkez camiinde görev aldı.

Bundan sonra neler oldu dersiniz. Tabi bu kardeşimiz görev aldı ve mıntıkasındaki hoca hemen yardım istemeyi ikiye çıkararak yakasına yapıştı ve daha sonra sonrasında biraz sitem etmesine ve durumu ilgili hocaya hatırlatmasına binaen denmedik şeyler kalmadı varın onları siz düşünün………………………. şimdi bu kardeşimiz siz ne kadar haklıymışsınız demekte ve Süleymanlı Haber’i canı gönülden takip etmekte ve itikadi sapmaları daha iyi anlamakta eğer fırsatımız olursa bir gün canlı yayın serisi yaparsak bu kardeşimizin başından geçen bu aforoz olayını daha detaylı anlatayacağız.

2.olayımızı anlatmadan önce bu yazımızda şunları belirtmek isteriz. Bu olay ve benzeri daha nice olaylar olmaktadır ve insanlar yurtlardan ve kurslardan aforoz edilen. Çok denemek isterseniz şeyhe yapılan rabıta yoktur insanları kandırmayın diye yurt ve kurslarda biraz karşı çıkın veya basit bir olayda size verilen tepkileri göreceksiniz.

Şimdi kendilerine uymayan veya kendileri gibi olmayanları aforoz eden bu zihniyete göre kendi çıkarları için herşey mübah hale gelmiş bir vaziyette. Müslümanlıkta insanları Tekfir etmek ne demektir. Hucurat suresinde hem müminler kardeştir diyecekler hemde kendi hurafi itikadlarına uymayan konuları eleştirdiğiniz anda sizi kafir diyecek din düşmanı diyecekler. Evet dinimiz islamiyette tekfir çeşitli şekillerde tanımlanmış olmakla birlikte büyük kelam alimlerimizde bu konuları tartışmışlar ve ehl-i kıble tekfir edilemez denmiştir.

Tekfir meselesinin ashap devrinin sonlarına doğru ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Bu problem, Hz. Ali ile Muâviye b. Ebû Süfyân arasında vuku bulan Sıffîn Savaşı’nda halifenin ordusunda bulunan ve daha sonra Hâricîler diye anılan bir grubun, isyancılarla savaşılmasını emreden ilâhî hükmü terkedip ihtilâfı çözmek için hakeme başvurulmasına rıza gösteren Hz. Ali ile Muâviye’yi ve bunu onaylayan ashabı tekfir etmesiyle başlamıştır (Hayyât, s. 102; Eş‘arî, I, 4-5; II, 452).

Bunlara göre Allah’ın indirdiği âyetlerle hükmetmeyenlerin kâfir sayıldığı âyetle sabittir (el-Mâide 5/44). Bunun yanında, Hz. Peygamber’in vefatından sonra Ali b. Ebû Tâlib’in onun vasiyeti gereği hilâfete gelmesini savunan ve Şîa diye anılan grup içindeki aşırı zümreler de ashabın çoğunu tekfir etmiştir (Hayyât, s. 104; Sâmerrâî, s. 26).

Bu iki zümrenin karşısında Ehl-i sünnet’i teşkil edecek olan müslüman çoğunluğu, siyasî ihtilâflara karışanların veya başka türden günah işleyenlerin tekfir edilemeyeceğine hükmetmiş, meşrû halifeye baş kaldıranlar günahkâr sayılmakla birlikte bu konudaki kesin hükmün Allah’a havale edilmesi gerektiğini söylemiştir (Nevbahtî, s. 13-17; Hüseyin Atvân, sy. 28-29 [1985], s. 55-66).

Ebû Hanîfe ile Şâfiî’nin belirttiğine göre ortaya çıkmaya başlayan ilk itikadî mezheplerin mensupları başta ashap olmak üzere muhaliflerini tekfir etmeyi sürdürmüş ve bu durum umumi bir iptilâ halini almıştır (Ebû Hanîfe, el-ʿÂlim ve’l-müteʿallim, s. 11; İbn Asâkir, s. 338).

Siyasî ihtilâflardan kaynaklanıp beslenen tekfir hareketinin öncüleri olan Hâricîler’i takip eden bazı bid‘at ehli kelâmcılarının yeterli bilgiye sahip bulunmadıkları, özellikle Resûl-i Ekrem’in uygulamalarını iyi bilmedikleri belirtilmektedir (İbn Hazm, IV, 237; Gazzâlî, Fayṣalü’t-tefriḳa, s. 95-97). Bu da tekfirin ortaya çıkmasındaki temel sebebin cahillik olduğunu kanıtlamaktadır.

Buna siyasî hırs ve menfaat, mezhep taassubu, nefsânî arzulara uyma, dinde aşırılığa kaçma ve katı davranma, mezheplerin yerilmesi veya övülmesine ilişkin uydurma rivayetlere inanma gibi etkenleri de eklemek gerekir. Bilhassa uydurma sayılan fırka rivayetleri (İbn Hazm, III, 292) tekfir meselesini beslemiştir (Gazzâlî, el-İḳtiṣâd, s. 251; İmam Abdullah, s. 11-17).

Ehl-i kıbleyi tekfir etmemeyi bir ilke olarak benimseyen Ehl-i sünnet âlimleri muhaliflerini sadece hataya nisbet edip tekfirden uzak durduklarını ileri sürmüştür (, s. 299).

Ancak Sünnî âlimlerinin kabulleriyle uygulamanın örtüştüğünü söylemek oldukça güçtür. Nitekim Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî ile Bâkıllânî, Nazzâm’ı tekfir için kitaplar yazmıştır (Bağdâdî, s. 115). Sünnî âlimleri muhaliflerinin görüşlerini eleştirirken bazan onları tekfir etmiş, bazan da birbirlerini küfre nisbet etmiştir. Selefiyye’nin Eş‘ariyye ve Mâtürîdiyye’ye bağlı kelâmcıların yanı sıra Sûfiyye gruplarını, Sünnî kelâmcılarının da Selefiyye mensuplarını bazı noktalarda tekfir ettiği bilinmektedir (Dârimî, s. 361; İbn Hazm, V, 68-69; Gazzâlî, Fayṣalü’t-tefriḳa, s. 49).

Öte yandan Ebû Hanîfe’nin ehl-i kıblenin tekfir edilemeyeceği hususunda ortaya koyduğu esas hemen bütün Sünnî âlimleri tarafından benimsenmiştir. İmanın tarifi, imanı teşkil eden unsurlar, iman-amel münasebeti ve tekfir gibi konuların işlenmesi sırasında söz konusu âlimlerin tutumu bunu ispat etmektedir. Ancak ehl-i bid‘at mensuplarının Sünnîler’e yönelik aşırı tekfir faaliyetleri ve fırkalar arası cedel ağırlıklı tartışmalar sırasında Ehl-i sünnet mensuplarınca bunlara karşılık verme bağlamında Ebû Hanîfe’nin koyduğu kurala uyulmadığı görülmektedir.

Sünnî âlimleri içinde tekfire en çok başvuran grup muhafazakâr Selefiyye’dir. Sünnîler’in müslümanların büyük çoğunluğunu teşkil etmesi, diğer mezheplerin zayıflaması veya ortadan kalkması sebebiyle eski devirlerde tekfir meselesi gündemde fazla kalmamıştır.

Son dönemlerde Osmanlı Devleti’nin yıkılması ve müslümanların Batı medeniyetinin etkisi altına girmesiyle birlikte tekfir problemi yeniden baş göstermiştir. 1928’de Mısır’da Hasan el-Bennâ tarafından kurulan ve İslâm’ın siyasî bir devlet düzeni olduğu görüşünü benimseyen İhvân-ı Müslimîn mensuplarının 1936 yılından itibaren hapse atılarak işkenceye mâruz kalması, Hasan el-Bennâ ve Seyyid Kutub gibi liderlerinin öldürülmesi üniversiteli gençleri tekfir hareketine sevketmiştir.

Cemâatü’l-müslimîn (Cemâatü’t-tekfîr ve’l-hicre) adıyla bilinen bu hareket, âdil-İslâmî hükümlere göre davranmayan yöneticilerle onları destekleyen kişileri tekfir etmenin dinî bir görev olduğunu savunup bu fikri yaymaya çalışmıştır. Dinî görevlerini öğrenerek yerine getirmek isteyen kitlelerin ve özellikle gençlerin bu haklarından mahrum bırakılması, ayrıca siyasî baskı ve işkencelerin yanı sıra dinî bilgi eksikliği de bu hareketin ortaya çıkmasında etkili olmuştur (Sâmerrâî, s. 39-48, 108-109, 137, 177-178; Behnesâvî, s. 9-41, 77-81, 247-274).

Yukarıda kısaca ele almış olsak da tekfir etmeninde geçerli şartları olduğu daha derinlemesine bir konu olduğunu yazımızın uzamamasına binaen anlatmak istedik. 2 yaşanan bir kısa olayımızı daha siz okuyucularımıza anlatmak isteriz.

Yine Süleymanlı Haber web site sorumlularımızdan birisi Eskişehir bölgesinde yaşanan bir olaya bizzat tanıklık etmiştir. Süleymanlı Haber’e belgeler sunarak Süleymancıların Kurban konusunda ve bir çok konuda haksızlık yaptığını bunları da belgeleri ile belgelediğini Süleymanlı Haber sitesi olarak bizimle paylaşmak istediğini belirten kişi ile web site tasarımcılarımızdan bir kardeşimiz Eskişehir bölgesinde olduğu için yüz yüze görüşme sağlanmasını organize ettik.

İlgili kişi ile direk Eskişehir merkezde Süleymancıların yurdu denilen büyük merkez kursuna gidildi sene 2021 ay gün tarih de verilebilir. Yaşanan olayda ilgili kişi bizlere sunmuş olduğu evrak ve belgerde bizler belgeleri ve incelemelerimizi yaptıktan sonra DÖNEMİN sorumlusu ile bu konuları konuşulması varsa hataların düzeltilmesini talep etmek için bize gelen kişi ile Süleymancıların yurduna gittik gerçi bu yurtlar birilerinin değil milletimizin bu konuda da bir yazı dizimiz hazırlanacak ama sonrasında yaşanan olayı şu şekilde gelişti.

Eskişehir yurduna pazar günü gidilmişti.Malum kardeşlerimiz çalıştıkları için ancak pazar gününe randevu verdik 2021 Eskişehir sorumlusu olan Emin bey ile görüşme talep etmek için yurda giriş yaptık bir süre bizi karşılayan kardeşimiz Allah razı olsun , Emin bey burada yok şuan gelmeyecek dedi bizlere de randevu talep edelim denildi ve bizde tamam dedik.

Emin beyin sekreterini arayan sorumlu ile geçen telefon konuşmalarını oda da bizlerde duyduk. İki arkadaş geldiler Emin beyden randevu talep ediyorlar diye bilgilendirdi. Telefondaki kişi isim ve konunun ne olduğunu sordu. Konu ve İsimlerimiz belirtildiği gibi hemen onları yurtlardan çıkar , ilgili kişi yurttan kovuldu daha ne yüzle gelmiş yurda birde görüşme talep ediyor hemen bir yolunu bul def et dedi ve telefonu kapattı.

Sorumlu garip bir kardeşimiz ve olaydan habersiz ne yapacağını şaşırdı ve telefonda konuşulanları bizzat bizim arkadaşımız duydu ve sorumlu kişide şaşırdı. Ne diyeceğini bilemeyen şahıs Süleymanlı Haberin web sitesinde yazarlık yapan kardeşimizin numarasını alıp pazartesi ben ileteceğim dedi ve işlerinin olduğunu yurdun pazar günü sebebi ile kapalı olduğunu kendisinin de bir ihvan olduğunu belirterek bizleri güzel bir şekilde uğurladı.

Evet kardeşlerim bu ve bunun gibi benzeri bir çok olay sizlerde şunu bilin ki Süleymanlı Kurs ve Yurtlarından binlerce hocamız sayfamızı takip etmekte ve bizler hep onlara şu öğüdü veriyoruz itikadi sapmaları engelleyin gelen mesajların yine bir çoğunda hocam sizler Süleymanlı Haber yazdıklarınızda doğrusunuz ama biz müdahale edemiyoruz deniyor. Sizler yeter ki oradaki talebelere şirki kuranı ve sünneti güzel anlatın zaten zamanla olacak şeylerdir. Sakın ola ki müslüman kardeşleriniz tekfir etmeyin.

Evet arkadaşlar bizler bu şekilde başlık açtık Süleymanlı yurtlarında bu milletin parası var dini mübin islam için hizmet için açılan bu yurtlara kimler nasıl çöktü , sahiplenme adına nasıl mal birikimi ve ticarethane işletmesine dönüştü ve bu kırılmalar neler oldu belki yeni bir başlık içinde okuyucularımıza bilgilendirme yaparız. Süleymancılarda aforoz edilenler veya aforoz etme yetkisi nereden verildi birazdan bu başlık konusunda okuyucularımıza bilgi sunmak isteriz. Yazımızın burası çok daha keyifli bu satırlar ile Süleymancıları birleştirirseniz ne demek istediğimizi cok daha iyi anlamış olacaksınız.

Latince’si excommunicatio olan aforoz Türkçe’ye, Yunanca “dışarıda bırakma, dışarı çıkarma, kovma” mânalarına gelen aphorozein sözünden geçmiştir. Topluluğun, kendisine karşı olanlarla ilgili bir savunma vasıtası olan “cemaatten çıkarma” cezasına bütün eski dünya kavimlerinde rastlanmaktadır. Kitâb-ı Mukaddes’te lânetleme ve beddua, bazı sosyal haklardan mahrum etme cezasından önce gelir. Cemaatten çıkarma ise ikinci derecededir. Zira lânetlenme, gözden düşmeye ve tecrit edilmeye kâfi sebep teşkil etmektedir. Yahudiliğin ilk dönemlerinde, ahdi bozan ve ahd kanunlarını çiğneyen, Allah’ın lânetiyle cezalandırılmıştır (bk. Levililer, 26/14-39; Tesniye, 27/14-26). Cemaatten kovma (aforoz) ise Ezra zamanında bağımsız bir müessese haline gelmiştir. Bâbil esareti döneminde putperestlerle evlenenler boşanmaya zorlanmış, kabul etmeyenler hem mülklerini kaybetme, hem de cemaatten çıkarılma ile tehdit edilmiştir (bk. Ezra, 10/8). İlk defa hahamlar (rabbâniyyûn) tarafından uygulanan sinagogdan uzaklaştırma işlemiyle bu ceza kesin şeklini almıştır. Söz konusu ceza Talmudcular (Amoraîm) zamanında (m.s. 200-500) üç şekilde ortaya çıkmıştır: 

1. Nezifa. Fazla önemli olmayan yasakların çiğnenmesi sebebiyle verilen kınama cezası.

2. Niddûî (küçük aforoz). Cemaatle münasebeti yasaklayan, yas tutmaya mecbur eden ceza.

3. Herem (büyük aforoz). Kişinin suç işlemekte ısrar etmesi durumunda uygulanan ve toplumdan atılmayı gerektiren süresiz ceza.

Bununla birlikte milâttan sonra 70 yılından itibaren, dinden dönenlerin ve sapıkların süresiz olarak cemaatten çıkarıldığı bilinmektedir (bk. K. Mörsdorf, , II, 113). Hatta ünlü filozof Spinoza, yahudi kutsal kitaplarının orijinalliği hususunda şüphelerini dile getiren eserler yazdığı için aforoz edilmişti. Reformcu Mendelssohn, ancak XVIII. yüzyılda topluluktan çıkarma cezasına karşı çıkabilmiştir.

Aforoz cezası, Hıristiyanlığın ilk zamanlarından başlayarak dinî akîdeden sapanlar ile büyük günah işleyenlere verilmiş, bilhassa Ortaçağ’da papaların ve piskoposların elinde siyasî otoriteye karşı bir baskı aracı olarak kullanılmıştır. Hıristiyan mezheplerin birbirlerini aforoz etmelerine de rastlanmıştır. Katolik kilisesi 15 Temmuz 1054’te Ortodoks kilisesini aforoz etmiş (bk. Olivier Clément, s. 12) ve bu aforoz 7 Aralık 1965 tarihine kadar devam etmiştir.

İslâm cemiyetinde, kilisenin fonksiyonunu icra eden bir kurum ve buna bağlı olarak ruhanîler veya din adamları sınıfı bulunmadığı gibi aforoza benzer bir uygulamanın varlığı da söz konusu değildir. İslâmiyet’te, işlenen suç hangi türden olursa olsun, mahkemelerden başka suçluya ceza verme yetkisine sahip bir zümre yoktur.

İslâm hukukunda belirlenen cezalar arasında bir müslümanı dinî görev ve ibadetlerinden mahrum bırakma veya toplumdan tecrit etme gibi bir ceza da bulunmamaktadır. Daha fazla sözü uzatmadan bu eylemleri yapan zihniyetler islamiyetin kardeşlik ilkesi olan ve müminler kardeştir mealindeki hucurat suresindeki ayeti kerimeye kim ne kadar uyuyor siz değerli okuyucularımızın takdirine bırakmak isteriz.

Süleymanlı Haber olarak Milletin verdiği bağış ve yardımlarla yapılan Kurslar Milletimizin dini İslami bilgilerini geliştirmesi ve öğretilmesi için milletimizin hizmetinde olmalıdır.Bu hizmetler yapılırken herkes tek tip düşünmeli veya emre itaat edilmelidir itaat etmeyen ve bizim gibi düşünmeyen bizden değildir mantığı ile hareket edenleri kınıyor milletin emanetlerini sahiplenme adına menfaat aracı haline getirenleri de kınıyoruz.Bu tür zihniyetlerin yaptıklarına karşı Reddiyemizi tamamlamış bulunmaktayız.

Süleymancıların İnsanları Aforoz Etmeleri

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir