Mustafa Kemal Atatürk ve Namaz

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tüm bilinenlerin aksine farklı bir başlık ve farklı bir konu olsa gerek. Mustafa Kemal Atatürk’ün Namaz ve namaz konusu ile ilgili kanıtları ile sizlere yine bir yazı paylaşmayı ve bu konuda hep gizlenen ve kafir olarak gösterilen muhafızakar kesimin suistimal ettiği bu konuları Allah’ın izni ile açıklayıp doğru bildiğimiz yanlışları tek tek Süleymanlı Haber olarak sizlere aktarmak isteriz.

Bu arada yazılan yazıların parantez içindeki bilgileri ilgili sözlerin delil niteliğinde olduğu ve mevcut eserlerde kullanıldığını belirtmek isteriz. Yazımızın sonuna dipnot olarak eklemedik.

Aynı zamanda dikkat edilmesi gereken önemli bir konuda altını çizdiği ve inceleme yaptığı yazıları kendi yazmış değil okuduğu eserler hakkındaki çalışmalarıdır.

Yine din düşmanı ve namaz kılanlara karşı olarak gösterilen Mustafa Kemal Atatürk kesinlikle dinimiz İslamiyete düşman olmadığı gibi namaz konusunda da bazı sahtekarların söylediği gibi namaza karşı, namaz kılanlara düşman gibi söylemlere kesinlikle itibar edilmemelidir.

ATA’TÜRK VE NAMAZ

Özellikle annesinin etkisiyle çocukluk yıllarında din eğitimini aksatmayan Mustafa Kemal, yüksek algılayış ve öğrenme gücü sayesinde kısa sürede neredeyse tüm duaları ezbere okuyacak hale gelmiştir.

Mustafa Kemal, yıllar sonra C. H. Shemll’in kendisiyle yaptığı röportajda, çok küçükken bir ay boyunca Sıbyan Mektebi’ndeki din hocasının eve gelip ona annesinin arzu ettiği Kur’an eğitimini verdiğini söylemiştir.(Rıfat N. Bali, “Amerikan Büyükelçisi Charles H.Sherrıll’in Raporu, Atatürk’ün Dine Bakışı” ,Toplumsal Tarih, Eylül 2006, S. 153, s. 18 .)

Dini konulardaki bilgi ve birikimi arttıkça daha çok ilgi çekmeye ve sevilmeye başlamıştır. Bu durumu fark eden küçük Mustafa, her fırsatta çevresindekilere dini bilgilerini göstermenin yollarını aramıştır. Örneğin o günlerde zaman zaman evde hocalara mevlit okumuştur.

Bu arada Kur’an okumayı öğrenmiş ve namaz kılmaya başlamıştır. Daha sonra biraz da okul kuralları gereği, ilk gençlik yıllarında namaz kıldığı bilinmektedir. Ali Fuat Cebesoy’un anılarından, Harp Okulu yıllarında diğer arkadaşlarıyla birlikte Mustafa Kemal’in de namaz kıldığı anlaşılmaktadır. Ali Fuat Cebesoy, Harp Okulu yıllarına ait anılarının satır aralarında namaz konusuna şöyle değinmiştir:

” … Bir gün öğle namazından çıkarken Mustafa Kemal elimden tuttu, yanımızdan geçmekte olan Ali Fethi’ye: ‘Sana söz etmiş olduğum arkadaşım, Salacaklı Ali’ diye tanıttı . .. “(Cebesoy, Sınıf Arkadaşım Atatürk-Okul ve Gençlik Subaylık Hatıraları, İstanbul, 1967, s. 30, 31 .)

Mustafa Kemal’in yine öğrencilik yıllarında, özellikle Ramazan aylarında bazı yakın arkadaşları ile birlikte Selanik’te Kasımiye Camii’nde teravih namazlarını kıldığı anlaşılmaktadır.

Bir keresinde Ramazan ayı okulların tatil olduğu zamana rastlamıştır. Bütün öğrenciler Selanik’te toplanmışlardır. Harp Okulu öğrencisi Mustafa Kemal, candan arkadaşları Eczacılık Okulu öğrencisi Ahmet Numan ve Mühendislik Okulu öğrencisi Asaf ile birlikte Ramazan ayı boyunca hemen her gece Mithat Paşa Caddesi’nden Kasımiye Camii’ne kadar olan yolda gezmişler ve namaz vaktini beklemişlerdir.

Kasımiye Camii’nde teravih namazı büyük bir ayin havası içinde kılınırdı. O yıl üç arkadaş teravih namazlarını bu camide kılmışlardır.(Deliorman, age. s. 51 , 52.)

Atatürk, Edirne’ de fırka kumandanı olarak görev yaptığı sırada cuma namazlarını Selimiye Camii’nde kılmıştır. (Süreyya Sofuoğlu, “Atatürk’ün Edirne ve Trakya ile ilgili Anıları”, XI. Milli Egemenlik Sempozyumu, Edirne, 2000, s. 105.)

Burada yine bir cuma namazında tanıştığı bir hafızla arasında şöyle bir konuşma geçmiştir:

” Oğlum, terbiye görmüş güzel bir sesin var. Okuduğun ezanı çok beğendim ve duygulandım. Seni tebrik ederim. ( … ) Oğlum Edirne’ de kaldığımız süre içinde ben cuma namazına hangi camiye gidersem, sen de o camiye gelecek iç ezanı okuyacaksın. ( … ) “

Şimdi o hafıza kulak verelim:

“Hafta içinde yaveri Ali Rıza Bey, beni arayarak Mustafa Kemal’in cuma namazı için Selimiye Camii’ne gideceğini ve benim de orada hazır bulunmamı Kur’ an ve ezan okumamı , ayrıca durumun cami görevlilerine de bildirildiğini söyledi. ( … )

Namaz çıkışı yine maiyeti ile beni bekleyen Mustafa Kemal’e selam verdim. Elini uzattı hemen elini öptüm. Bana:

‘Oğlum! Bugün yine bizi yaktın. Gelecek haftaya hangi camiye gidersem sen de oraya geleceksin,’ dedi. ” (Nakleden Kemal Batanay. Muhittin Serin, Türk Hat Üstadan 3, Kemal Batanay, İstanbul, 2006, s. 28 – 32.)

Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı yıllarına ait anılarında satır aralarında zaman zaman namaz kıldığını bizzat ifade etmiştir.

Mustafa Kemal, İstanbul’da Padişah Vahdettin’le yaptığı görüşmeleri anlatırken de yine satır aralarında namaz kıldığından söz etmiştir:

” . . . Birkaç gün daha geçti, vakitsiz kimseyi ürkütmek istemediğimden cumaları selamlık resminde Yıldız’ın Sultanahmet yapısı camiinde bende ordu komutan/an sıfatıyla hazır beklemekteydim. Bir gün namazdan evveldi. Bir sabah başkumandan vekili Enver Paşa, İzzet Paşa, Vehip Paşa, Balkan muharebesini idare etmiş büyük kumandanlarla namaz vaktini bekliyorduk. Namazdan sonra Naci Paşa, zatı şahanenin özel salonunda beni görmek istediğini bildirdi.  (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. III, İstanbul, 2000, s. 48.)

Falih Rıfkı Atay da “Çankaya” adlı eserinde Mustafa Kemal’in Birinci Dünya Savaşı sonrasında İstanbul’daki günlerini anlatırken, o günlerde Mustafa Kemal’in ordu komutanı olduğundan, her cuma günü selamlık töreninde hazır bulunduğunu, dolayısıyla cuma namazlarını kıldığını ifade etmiştir. (Falih Rıfkı Atay, Çankaya C. 1, 1999, s. 143.)

Mustafa Kemal, daha sonra Kurtuluş Savaşı yıllarında da namaz kılacaktır. Örneğin, TBMM’nin açıldığı 23 Nisan 1920’de Ankara Hacı Bayram Camii’nde öğle ve cuma namazlarını kılmış, 7 Şubat 1923’te de Balıkesir Paşa Camii’nde minbere çıkıp, “Allah birdir. Şanı büyüktür. Hz. Muhammed onun kulu ve elçisidir” diye söze başlayarak hutbe vermiş ve cemaatle birlikte namaz kılmıştır.

Yine Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal’in cuma namazlarını kıldığı anlaşılmaktadır. Örneğin, Mustafa Kemal 24 Mart 1922 Cuma gününe ait notlarında, “Cuma namazında hafız Ulucami’de mevlit okudu” ifadesini kullanmıştır. (Ali Mithat İnan, Atatürk’ün Not Defterleri, Ankara, 1998, s. 211.)

Mustafa Kemal, 13 Haziran 1919 günü cuma namazını Amasyalılarla birlikte Sultan Beyazıd Camii’nde kılmıştır.(Hüseyin Menç, Milli Mücadelenin tık Kıvılcımı, Amasya, 1983, s.7.)

Müftü Tevfik Efendi, Mustafa Kemal Paşa’nın kendisinden önce camiye girmesi için ona yol göstermiştir. (Celal Bayar, Ben de Yazdım, C. 8, s.2595.)

Mustafa Kemal’in daha çok cemaatle birlikte namaz kıldığı görülmesine karşılık, özel hayatında bireysel olarak namaz kıldığına ilişkin herhangi bir belgeye rastlanmamıştır.

Atatürk’ün Namaz Yorumlan

Atatürk, hiç bilinmemesine karşın, İslam dininin en önemli ibadetlerinden “namaz” üzerine kafa yormuş, bu konudaki bazı bilgi, yorum ve değerlendirmelerle ilgilenmiştir.

Leon Caetani’nin, “İslam Tarihi” adlı kitabının 2. cildini okurken, Caetani’nin namazla ilgili yorumlarının Atatürk’ün dikkatini çektiği anlaşılmaktadır.

Ayrıca Buhari’nin, 1926-1928 yılları arasında basılan “Sahih-i Buhari” adlı ünlü hadis kitabının 2. cildini okurken ve R. Rozey’in 1879 basımlı, “İslam Tarihi Üzerine Deneme” adlı eserini okurken de namazla ilgili bilgi ve değerlendirmelerle ilgilenmiştir.

Atatürk’ün bu eserlerde namaz konusunda dikkatini çeken, önemli bulduğu ve katıldığı yerlerin altını çizdiği veya “X” “XX”, “D”, “Müh. ” gibi özel işaretler koyduğu görülmektedir. Atatürk okuduğu bu kitaplarda “namazla” ilgili şu yorum ve değerlendirmelerle ilgilenmiştir:

1 . Leon Caetani’nin “İslam Tarihi” adlı eserinden: “Bu ise Mekke surelerinin en sonuncularından biridir. Ancak bunda bile namazın nelerden oluştuğu anlatılmadığı gibi, yalnız akşam ve sabah namazları önerilmekteydi” (s. 135). Atatürk bu bölümün başına bir ‘X” işareti koyarak bu satırların altını çizmiştir. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 200 1 , s.232.)

“Tarihi zamanlarda görülmüş olduğu biçimiyle, İslamiyet’in en birinci ilkesi günde beş vakit kılınan namazın sağladığı demir gibi bir düzendir” (s.135). Atatürk, bu satırların altını da boydan boya çizmiş ve bu cümlenin başına “çok önemli” anlamında “XXX” iŞareti koymuştur.(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 200 1 , s.232.)

” Gerçek şu ki İslamiyet’in ibadete ilişkin biçim ve hükümleri, Muhammed hayattayken açık bir biçimde saptanılmamıştır” (s.135). Atatürk, altını çizdiği bu cümlenin başına da bir adet “X” işareti koymuştur.(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 200 1 , s.232.)

“İkinci halife Ômer zamanında bile beş vakit namazın vakitleri kesin değildi. ( . . .) Muhammed namaza gittiği vakit diğerleri de arkasından giderlerdi. Bütün yaptıklarını taklit ederek onlar da namaz kılarlardı. Bu kuralın nedenini, hikmetini ve kökenini merak etmezlerdi. ( . . .)

Hicri, birinci ve ikinci asrın hadisçileri ve kelamcıları, Muhammed hayatta iken geçerli olan usul ve uygulamaların örneklerini topladılar.

Bugün, İslamiyet adı altında tanıdığımız katı, mutlak ve karışık kurallı kelam ve ibadet hükümleri usulünün düzenlenmişini ortaya koydular.

Oysaki bu İslamiyet, Muhammed’in Mekke’de kurduğu kolay, özgür ve babacan yaşamdan oldukça farklıdır. Medine’ den önce İslamiyet’te gerçek bir ayin yoktu. İbadet usulü de bulunmamaktaydı. Sadece bir kurala dayanmayan alışkanlıklardan oluşmuş sürekli olmayan bir yönetici topluluğu vardı” (s.136) .

Atatürk öncelikle bu paragrafın başını üç dikey çizgiyle işaretlemiştir. Ayrıca, “Halife Ömer zamanında bile beş vakit namazın vakitleri kesin değildi” cümlesinin altını çizerek, başına bir “X” işareti koymuş; “Oysaki bu İslamiyet, Muhammed’in Mekke’de kurduğu kolay, özgür ve babacan yaşamdan oldukça farklıdır.

Medine’ den önce İslam’ da gerçek bir ayin yoktu. İbadet usulü de bulunmamaktaydı. Sadece bir kurala dayanmayan alışkanlıklardan oluşmuş sürekli olmayan bir yönetici topluluğu vardı,” cümlelerinin altını çizerek bu bölümün başına da “X” işareti koymuştur.(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 200 1 , s. 233.)

“İlk namaz, güneş doğmadan önce sabahleyin, birisi de gün batımında, üçüncüsü de geceleyin kılınırdı” (s.136). Atatürk, önemli bulduğu bu cümlenin de altını çizmiştir. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 200 1 , s.233.)

“Mekke devrinde Müslümanlar istisnai durumların dışındaki durumlarda namazdan önce abdest almazlardı” (s. 137). Atatürk bu cümlenin altını boydan boya çizmiştir. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 200 1 , s.234.)

“Kelamcılar ve hadisçiler, namaz kılmak mecburiyetinin, ehemmiyetçe ikinci sırayı işgal ettiğini iddia etmişler, namazın her gün, belli vakitlerde beş vakit tekrar etmesi, (s.246) lüzumunda müttefik bulunmuşlar, haftada bir kere, yani cuma günü öğle namazında Müslümanların diğer müminler ile birleşerek büyük genel merasimde hazır bulunmaları lüzumunu ortaya koymuşlardır.

(Kramer’in zannettiği gibi her gün beş defa değil). Hep birlikte eda edilecek bu cuma namazı mecburiyeti, peygamberin her hafta öğle namazlarında bütün Müslümanların toplanmalarını emretmiş olduğu hakkında şifahi bir hadise dayanır.

Peygamber, bu namazdan sonra ahlaki ve dini büyük bir vaazda bulunurdu. İşte bu geleneğe uygun olarak İslamiyet’in klasik zamanlarında vaaz, başkentlerinde halifeler tarafından, diğer yerlerde hükümdarın ve peygamberin, halifenin resmi temsilcisi tarafından gerçekleştirilirdi. ( . . .)

Her şeyden önce Kur’an’a müracaat edelim, ona bakalım. İhtiva ettiği bol nasihatler ve teşvikler arasında namaz kılınmasına dair olan emirler o kadar az, o kadar belirsizdir ki bunu kitabın diğer kısımlarıyla mukayese edersek gayet ehemmiyetsiz bir yer işgal ettiğini görürüz. 6217 ayetin hemen tamamı Allah’tan bahsetmektedir. Fakat bunların içinde yalnız (s. 247) on ikisi ibadet mecburiyetine aittir” (s. 248 ) .

Öncelikle Atatürk bu uzun paragrafın her iki tarafını boydan boya iki uzun çizgiyle işaretlemiştir. Çok daha önemlisi, bu paragrafın hemen başına “Müh. ” yani “Mühim” notunu düşmüştür.

Ayrıca paragrafın sonundaki “6217 ayet” ve “on ikisi” ifadelerinin de altını çizmiştir. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar C. 3, Ankara, 2001 , s. 358,359.)

“Mekke sürelerinde ibadet hükümleri gayet belirsizdir. Kesin bir emir şeklinde değildir” (s.248 ) . cümlesinin altını çizen Atatürk, bu cümlenin başına da bir adet “X” işareti koymuştur. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s. 359.)

“Kaç kere ibadet edileceği de belirtilmemiştir. Bir fırkada iki kere ibadetten, diğer birinde de üç kereden bahis olunuyor. En çoğu ise dörttür. Beş vakit namazdan hiç bahis yoktur,, (s. 248).

Atatürk, burada geçen “Beş vakit namazdan hiç bahis yoktur, ” cümlesinin altını kalın bir çizgiyle çizmiştir. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s. 360.)

Atatürk, “Medeni surelerde ibadet emri daha kesin ve şiddetlidir. Fakat ne adedi ne de tarzı hakkında bir açıklık yoktur” (s.248 ) . cümlesinin altını da boydan boya çizmiştir.(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.360.)

“İslam ibadetin hususi manzaralarından birini teşkil eden diğer mecburiyetten, yani cuma toplanmalarından yalnız bir defa bahis olunur ,,(s.248 ). Atatürk, bu cümledeki “ibadetin hususi” ve “yani cuma toplanmalarından yalnız bir defa bahis olunur” ifadelerinin altını çizmiştir.(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.360.)

“Çünkü günde beş vakit namazı ve her hafta cuma günleri toplanmayı açık surette emreden gerçek bir hadise hiç tesadüf etmiyoruz” (s.250). Atatürk, bu cümlelerin altını boydan boya çizerek, bölümün başına “Dikkat” anlamına gelen bir adet “D” işareti koymuştur.(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.361.)

“Hicri 9. ve 1 0. seneler olaylarına bakınız. Orada bütün bu vesikalardan ayrıntılı olarak bahsedilmiş’tir. İçeren vesikaların tetkikine geçersek her gün kılınacak namazların sabit miktarı, her hafta bir toplanma mecburiyeti, her namazın vakti hakkında hiçbir bahis geçmediğini görürüz” (s.250) . Atatürk, bu paragrafın başını dikey bir çizgiyle işaretlemiştir. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.362.)

“Bunların (namaz vakitleri ve sayılarının) büyük bir kısmı hicri birinci ve ikinci asır kelam ve fıkıh alimlerinin ilaveleri ve eklemeleri olması lazım gelir” (s.250). Atatürk, bu bölümün başına, çok önemli bularak “Dikkat” anlamında bir “D” koymuş, ayrıca bu cümlelerin altını boydan boya çizmiştir.(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.363.)

Atatürk, “Zikrullah (Allah’ın zikri) tabiri namaz manasına alınamaz” (s.252). cümlesini çok önemli bularak altını ve üstünü iki kalın çizgiyle çizmiştir.(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.363.)

“Müslümanlık, müessesesinin bütün boyutlarını Muhammed’ e atfetmekte ihtiyatlı davranılmalıdır. Bazıları için zerre kadar şüphe yoktur. Ramazanda oruç, zekat, hac, abdest, böyledir. Çünkü bu mecburiyetler hakkında Kur’an’da öyle açık emirler vardır ki (s. 254) zerre kadar tereddüde yer bırakmazlar. Muhammed, her gün sürekli beş vakit namaz kılınmasını ve cuma günleri toplanılmasını (Kramer’in haksız yere o kadar önem verdiği bu iki müesseseyi) istemiş olsa idi, şüphesiz Kur’an’da diğer emirlerde olduğu gibi bunları da açık ve kesin surette beyan ederdi. Bundan dolayı biz, Peygamber’in namaza büyük önem verdiğine, fakat lüzumunu emirlerden ziyade kendisinin teşkil ettiği örnek ile taraftarlarına anlatmayı tercih ettiğine, namazların gerek sayısı, gerek tarzı hakkında serbestlik bırakmak istediğine ( . . .) hükmediyoruz” (s. 254).

Atatürk, bu paragraftaki; “Bazıları için zerre kadar şüphe yoktur. Ramazanda oruç, zekat, haç, abdest, böyledir. Çünkü bu mecburiyetler hakkında Kur’an’ da öyle açık emirler vardır ki”,” (Hz. Muhammed) önem verdiği bu iki müessesi istemiş olsa idi hiç şüphesiz Kur’an’da diğer emirlerde olduğu gibi bunları da açık ve kesin surette beyan ederdi. ” ve “serbestlik bırakmak istediğine”, cümlelerinin altını önemi dolayısıyla çizmiştir. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.369.)

“Benim fikrimce, Muhammed ( . . . ) her namaz kıldıkça arkasında muntazam saflar halinde bir miktar Müslüman bulunmasından hoşlanıyordu ( . . . )” (s. 254). Atatürk, bu cümlelerin de altını çizmiştir. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.369.)

“Muhammed’in kendisi bile namazı her zaman düzenli olarak kılmazdı. Nasıl kolayına gelirse öyle hareket ederdi. ( . . . ) Bugün Müslümanları her namazdan önce aldıkları abdestin de bir zamanlar yalnız cuma toplantılarından önce yapıldığı görülüyor (Buhari I. Cilt, 224, satır 8, 16).

Muhammed tarafından abdest alınmaksızın kılınmış namaz hatıraları da mevcuttur.(Buhari 1. Cilt, 64, satır 8 ve takip eden satırlar; 87, 18. ve takip eden satırlar) ” (s.255).

Bu satırların önemi dolayısıyla altını çizen Atatürk, “Muhammed’ in abdest almadıkları ve namaz kılmadıkları için müminleri uyarmış olduğuna dair hiç rivayet yoktur. Halbuki Muhammed’in ayin ve ibadete ait vazifelerin yapılmasında pek şiddetli ve kılı kırk yararcasına davrandığına dair uygulamalara rastlanır” (s. 255). satırlarının da altını çizmiş ve bu bölümün başına çok önemli olduğunu belirtmek için “Dikkat” anlamında bir “D” koymuştur.(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar

, C. 3, Ankara, 2001 , s.370.)

“(Hz. Muhammed) olması lazım gelen, ayin kaidelerine uyma gereğinin pek ağır bir şey olmamasını arzu etmiştir” (s. 256). Atatürk, önemli bularak bu cümlenin de altını çizmiş ve hemen satır başına yine “Dikkat” anlamında bir “D” koymuştur.(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.370.)

“Muhammed’in vefatından sonra İslam dinini düzgün bir usul altında düzenlemek isteyenler, Muhammed’in alışkanlıklarını müminler için mecburi birer kanun haline dönüş’türdüler.Bu düzenleme işlerini kelam ve fıkıh alimleri İslamiyet’in başlangıçtaki şartlarımı gözden uzak tutarak müminlere pek manasız birtakım görüşlerin telkin edildiği birçok ayin vazifeleri yürürlüğe koyma hatasına düş’tüler. Yani müşriklikteki anarşinin tamamıyla tersi bir aşırılığa vardılar. Müslümanları bir çeşit makine, güç, şekilci ve despot bir ibadetin kurbanı haline getirdiler” (s. 256).

Atatürk, bu paragrafın başını bir dikey çizgiyle işaretledikten sonra bu satırların altını çizmiş ve paragrafın başına da çok önemli anlamında “Müh. ” yani “Mühim” diye not düşmüştür. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.370.)

Atatürk, “Buhari bunların hepsini kabule mecbur olmuştur; çünkü hepsi gayet usta uydurukçuların fabrikasından çıkmış oldukları için, tabiri caizse icap eden belgelere sahip idiler”(s. 257). cümlesindeki “uydurukçuların fabrikasından” ifadesinin altını çizmiştir. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.371.)

“Muhammed, müminlere her şeyin kolaylaştırılmasını, kendilerine hoşa gidecek şeyler haber verilmesini, Samilerin nefret ettikleri öğütler ile çok abartılı vazifeler ile korkutulmamalarını tavsiye ederdi (Buhari Birinci cilt, 29, satır 9, sayfa 29, satır 12) ( . . . ).

Diğer bir fıkrada Muhammed taraftarlarına çok fazla namaz kılmamalarını, yalnız kudretlerinin yeterli olduğu derecede namaz kılmalarını söylemiş, çok yorgunluğa düşülürse zorunlu olarak ara vermek gerekli olur (yani can sıkıntısı ve bıkkınlık ortaya çıkar) bu durumda Allah’a ibadetten vazgeçilir. Düzenli, aralıksız ibadet Allah’ın en hoşuna giden bir ibadettir (Buhari, birinci cilt, 1 8, son satır.) (s. 257). Atatürk, bu paragrafın başını dikey bir çizgiyle işaretlemiştir. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.371,372.)

“Muhammed’in yaşadığı muhitin ve dinin esasının ve ruhunun nefret ettirecek eğilimleri olduğu ve ayin hususunda abartıya ve aşırılıklara maruz olduğu bunlardan anlaşılıyor” (s. 258 ) . Atatürk, bu paragrafın başına “Dikkat” anlamında bir “D” koyarak bu satırların da altını çizmiştir. (Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.372.)

“Ayin vazifelerinin yerine getirilmesi konusunda Muhammed’in büyük bir serbestlik vermiş olduğunu iddia etmek mümkündür. Muhammed, namazı, ayinleri vaktinden önce veya vaktinden sonra yerine getirmeye müsaade ediyordu. Mümkün olmayan birtakım usul, şartları ve ayin vazifelerini zor bir hale soktuğu zaman, bunları tamamen ortadan kaldırıyordu ” (s. 261). Atatürk, bu paragrafı da önemli bularak her iki yanından boydan boya iki kalın çizgiyle işaretlemiştir.

“Bugünkü şekliyle Müslüman ayini son derece belirsiz ve despotçadır. Sırf şekle ait bir vazife haline getirilmiştir. Halbuki Muhammed’in gayesi hakiki ve halis bir dini duygu uyandırmaktan ibaretti” (s. 262).

Atatürk, sadece bu satırların altını çizmekle yetinmemiş, ayrıca bu bölümün her iki yanına (sağına ve soluna) iki kalın “XX” işareti koymuş ve hemen paragrafın başına da “Müh. ” yani “Mühim” diye not düşmüştür(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 3, Ankara, 2001 , s.381.)

2. Buhari’nin “Sahih-i Buhari” adlı eserinden:

“Yine Aişe Radiyallahü Anha’ dan: Şöyle demişti: Bir defa beni Ekrem SAV, üstünde damlalar bulunan bir hamisa içinde namaz kılıp (namaz sırasında) üstündeki damlalara bir bakmışlardı. Namazdan çıkınca, ‘Benim şu hamisamı Ebu Cehm’e geri götürün de Ebu Cehm’in encicaniyesini bana getirin, zira demin namazdaki huzurdan az kalsın beni alıkoyacaktı,’ buyurdu” (s.260). Atatürk, bu paragrafın başını yukarıdan aşağıya iki paralel çizgiyle işaretlemiştir.(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C . 8, Ankara, 200 1 , s . 471 .)

” Yine Enes Ra’dan: Hz. Muhammed SAV, nalını (ayakkabısı) ayağında namaz kılar mıydı? diye sorulup, evet cevabını · verdiği güçlü bir senet ile rivayet olunuyor” (s. 275 ) . Atatürk, bu paragrafın başını dikey bir çizgiyle işaretlemiştir. 

“Allah’ın elçisi bir sabah namazında farz için kamet getirildiği sırada birinin iki rekat sünnet kıldığını gördü. Allah’ın elçisi, namazdan çıkınca oradakiler etrafını sardılar. Allah’ın elçisi azarlayarak ona ‘Sabah da mı dört kılıyorsun, sabah da mı dört kılıyorsun’ buyurdu” (s. 509). Atatürk bu paragrafın sonundaki, “Sabah da mı dört kılıyorsun, sabah da mı dört kılıyorsun’ buyurdu” cümlesinin altını kalın bir çizgiyle çizerek cümle sonuna bir “X” işareti koymuştur.

“Ebu Mes’ud ve Bedri-i Ensari’den: Şöyle demiştir: Allah’ın elçisine bir defa biri gelip, ‘Ey Allah’ın elçisi, filanca bize namaz kıldırırken o kadar uzatıyor ki vallahi sabah namazına gitmek’ten adeta geri kaldım’ dedi. Allah’ın elçisini hiçbir konuda o günkü kadar kızgın görmedim. Sonra buyurdu ki: ‘Ey insanlar, içinizden bazı kimselerde cemaati kendinden nefret ettirme eğilimi vardır. Herhangi biriniz namaz kıldıracak olursa hafif tutsun. Çünkü cemaatin içinde zayıf olanı var, yaşlı olanı var, iş güç sahibi olanı var” (s. 552).

Atatürk, bu paragrafın başını da boydan boya dikey bir çizgiyle işaretleyerek son cümlenin altını çizmiştir. 

3. R. Rozy’in “İslam Tarihi Üzerine Deneme” adlı kitabından:

” Günlük namazlar camide kılınmayacaktı; çünkü evde kılmaya da izin verilmişti. Ancak her cuma günü öğle vaktinde camide topluca kılınan bir namaz vardı ” (s. 6 1 ) .(Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, C. 1 9, Ankara, 200 1 , s . 90.)

“Bunlar, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve Mekke haccını yerine getirmektir. İslam’ın şartlan dedikleri bunlardır” (s.138 ) . Atatürk, bu ifadelerin altını kalın bir çizgiyle çizmiş ve bu satırların hemen sonuna parantez içinde “Savm, salat, hac ve zekat” diye bir not düşmüştür.

“Muhammed, namazın içeriğinden çok kılınması ile ilgilendi; çünkü okunanlar Kur’an’da belirlenmiş geçitler ile özel dualardı” (s. 138 ) . Atatürk, bu bölümü de işaretlemiştir.

Atatürk’ün, Caetani’nin “İslam Tarihi”, Buhari’nin “Sahih-i Buhari” ve R. Rozy’in “İslam Tarihi Üzerine Deneme” adlı kitaplarını okurken, altını çizdiği ve. özel işaretler koyduğu yerlerden hareketle “namaz” konusundaki görüşlerini şöyle özetlemek mümkündür: Bu özet yararlandığımız kaynağın kendi düşüncesidir ve bizzat Mustafa Kemal Atatürk’e nisbet edilmesi hatalı olabilir :

1 . İslamın en temel İbadetlerinden biri namazdır.

2. Kur’an’da günde beş vakit namaz kılınması gerektiğine ilişkin açık bir ifade yoktur. Üç veya en fazla dört vakit kılınması gerekir. (Öğle Namazı vakti hadislerde belirtilmiştir.)

3. Hz. Muhammed Müslümanların namaz kılmalarını öğütlemiş olmasına karşın bu konuda hiçbir baskı yapmamış, hatta çok kolaylıklar sağlamıştır.

4. İslamın ilk devirlerinde zaman zaman abdestsiz namaz kılındığı da olmuştur.

5. Hz. Muhammed’den sonraki kelam ve hadisçiler, Hz. Muhammed’in ibadetleri kolaylaştırdığını unutarak diğer ibadetler gibi namaz ibadetini de zorlaştırmışlardır.

Atatürk’ün İslam dininin temel ibadetlerinden namazla ilgilenmesi öncelikle onun İslam diniyle, bizim düşündüğümüzden çok daha fazla ilgilendiğini gözler önüne sermektedir.

Dahası, konuya bilimsel bir gözle yaklaşarak genel kabulleri sorgulaması da (namazın beş vakit olmadığı, Hz. Muhammed’in bu konuda Müslümanlara serbestlik tanıdığı gibi yorumlar) çok dikkat çekicidir.

Atatürk’ün namaza bakışını gösteren çok sayıda anı vardır.İşte o anılardan biri:

Bir akşam Makbule Hanını Atatürk’ü “Zekeriya Sofrası” na davet etmiştir. Fakat Atatürk beraberinde Salih Bozok, Cevat Abbas, Nuri Conker, Fuat Bulca, Neşet Ömer İrdelp ve Şemsettin Günaltay’ı da götürmüştür. Makbule Hanım misafirlerine Zekeriya Sofrası’nın önemini anlatmaya çalışır. Bunun dini bir gelenek olduğunu hatırlatarak: “Bu sofraya oturmak için iki rekat namaz kılmak, niyet tutmak gerekir” der.

Atatürk, kız kardeşinin bu sözlerine, hafif tebessüm ederek şu karşılığı verir: “Namazıma sen karışamazsın. O, Allah ile kullan arasındaki mevzu. Niyete gelince, merak etme hepimizin ülkesi ve şahsı için dilekleri vardır. “(Anılarla Atatürk, s. 46.)

Mustafa Kemal Atatürk ve Namaz

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir