Hz.Muhammed (s.a.v) ve Müşriklerin Boykot İlanı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Başta peygamberimiz ve müslümanlara uygulanan boykut konusunu anlamak için Müslümanların Muhasaraya Alınması, Sıkıntılı Günler, Boykot Anlaşmasının Yırtılması, İki Büyük Keder: Hz. Hatice’nin ve Ebu Talib’in Vefatları , balıklarını hep birlikte ele alalım.

a) Müslümanların Muhasaraya Alınması

Kureyş’in baskısına ve engellemesine rağmen, İslâmiyet günden güne yayılıyor ve kuvvetleniyordu. Hz. Hamza ve Hz. Ömer gibi iki büyük kahramanın Müslüman olması, Kureyşlileri hayli düşündürdü.

Nihayet Haşimoğullarına boykot ilan ederek onları zorlama yoluna gitmeyi kararlaştırdılar. Karara göre: Haşimoğulları ile her nevi münasebeti kesecekler, kız alıp vermeyecekler, alış-veriş yapmayacaklar, görüşüp buluşmayacaklar, anlaşmayı imzalayıp Kâbe duvarına astılar. Böylelikle ona kutsal bir nitelik vermek istediler. Bu anlaşmayı Mansur b. İkrime yazmıştır.

b) Sıkıntılı Günler

Kureyşliler, bu kararlarıyla Haşimoğullarını adeta aç öldürmeye niyet etmiş oluyorlardı. Haşimoğulları üç yıl boykot altında kaldılar. Pek sıkıntılı günler geçirdiler. Gün oluyordu ki, Müslümanlar yiyecek bir şey bulamadıklarından ağaç yaprakları yemek zorunda kalıyorlardı.

Sa’d b. Ebi Vakkas, bir gece bir deri parçası bulmuş, onu suda ıslatmış, sonra ateşte kavurarak yemişti. Çocukların açlıktan feryatları etrafı tutardı. Yürekler acısı bu hal, müşriklerin merhametsiz kalbine zerre kadar acıma duygusu vermezdi.

Zaman geçtikçe müşrikler bundan da bir netice alamayacaklarını anlamaya başladılar. Bu insanlık dışı davranıştan dönmeyi düşünenler oldu.

Bir defa Hz. Hatice’nin kardeşi oğlu olan Hakim, kölesiyle ona biraz buğday yollamıştı. Köleye yolda Ebu Cehil rastladı. Ebu Cehil buğdayı kölenin elinden almak istedi. Müşriklerden Ebu’l-Buhteri işe karışarak:

– Halasına bir miktar buğday götüren bir insana mani olmak doğru değil, dedi.

Ebu Leheb, öz kardeşlerinin, hısım ve akrabasının açlıktan ölmelerini istercesine muhasara çemberini sıkıyordu. Mekke’ye yiyecek getiren kervanları kenarda karşılar, Haşimoğullarına bir şey satmayın, pahalı isteyin, onlar alamasın, derdi. Bu hal bi’setin 7’inci yılından 10’uncu yılına kadar üç yıl sürdü.

Fakat müşrikler bundan da bir sonuç alamadılar. İslâmiyet etrafa yayılmaya devam etti. Ukaz, Mecenne, Zülmecaz gibi meşhur panayırlara gelen halk İslâmiyet hakkında bilgi alıyor ve Müslüman oluyordu. Onun için Kureyş ileri gelenleri, Müslümanlarla bunları temas ettirmiyorlar; Kur’an dinlemelerine engel oluyorlardı.

Bir defa Velid b. Mugire’nin başkanlığında bir toplantı yaparak gelen kabilelere Muhammed hakkında diyeceklerini kararlaştırmışlar, bu konuda sözbirliği etmişlerdi. Muhammed büyücüdür, diyeceklerdi. Çünkü; kahin, yalancı, mecnun, sihirci dedikleri zaman kimseyi inandıramıyorlardı.

“Söz büyücüsü” deyince inandıracaklarını sanıyorlardı. Devs kabilesinin şairi olan Tufeyl, bir defa Mekke’ye geldi. Kureyşliler ona Muhammed hakkında söylemedik iftira bırakmadılar.

Tufeyl diyor ki: “Bana Muhammed hakkında öyle korkutucu şeyler söylediler , o kadar çok şeyler anlattılar ki, onlara inandım ve Muhammed’i dinlememeye karar verdim. Bir gün Kâbe’de bulunuyordum. Orada Peygamber’e tesadüf ettim. Kur’an okuyordu, kendime dedim ki: Ben, iyiyi kötüyü ayırt edemeyecek bir adam değilim. Sözün güzelini kötüsünden seçmeye gücü yeten, aklı başında bir insan neden O’nu dinlemekten kaçınsın. Bir defa dinlerim. Sözleri güzelse kabul ederim, değilse bırakırım dedim. O’nu Kur’an okurken dinledim. Hoşuma gitti. Müslüman oldum.”

Tufeyl, kabilesinin yanına döndükten sonra onlara da anlattı. Bir kısmı Müslüman oldular. Böylece kabileler arasında İslâmiyet’in yayıldığını görüyoruz.

c) Boykot Anlaşmasının Yırtılması

Haşimoğulları Mekke kenarında Şi’bi Ebu Talib denilen vadide üç yıl ablukada kaldılar. Ancak Araplarca kutsal sayılan Eşhur’u-Hurum’da yani Muharrem, Receb, Zilkade ve Zilhicce aylarında Müslümanlara karşı muameleleri yumuşadı.

Çünkü bu aylarda her türlü savaş, kavga, tecavüz yasaktı. Bazı kişiler bu ablukanın kaldırılması için harekete geçtiler. Çünkü bu zalimce tutum insanlık duygularına dokunmaya başlamıştı. Bunların başında Amr oğlu Hişam gelmektedir.

Hişam bir gün Abdülmuttalib’in kızı Atike’nin oğlu Züheyr’in yanına geldi.

– Züheyr, dedi, sen güzel güzel yiyorsun, giyiniyorsun ama dayılarının halini hiç düşünmüyor musun? Onlar neler çekiyor biliyor musun? Yemin ederim ki, Ebu Cehil’in dayıları hakkında böyle bir şeye karar verilse o buna asla yanaşmazdı, diyerek kabile gayretine dokundu.

Züheyr:

– Tek başıma ben ne yapabilirim deyince, Hişam:
– Ben senden yanayım, ikinci ben olurum, dedi.

Züheyr bu fikrini daha birkaç kişiye açtı. Onlar da işbirliği yapmaya hazır olduklarını söylediler. Söz birliği eden beş kişi Kâbe’ye geldiler. Züheyr orada bulunanlara şöyle hitab etti:

– Ey Mekkeliler! Hepimiz istediğimiz gibi rahat içinde yaşıyoruz. Fakat Haşimoğulları her şeyden mahrum. Onların böyle açlıktan kırılmaları reva mıdır? Andolsun ki, zalim anlaşma, şu öldürücü sahife yırtılmadıkça ben duramayacağım! Ebu Cehil bu işe karşı durmak istediyse de mani olamadı. Anlaşma yırtıldı. Boykot kalktı. Haşimoğulları Mekke içine evlerine döndüler. Halk arasına katıldılar.

d) İki Büyük Keder: Hz. Hatice’nin ve Ebu Talib’in Vefatları

Müslümanlar ablukadan kurtuldular. Biraz rahat nefes aldılar. Boykotun kalkmasından birkaç ay sonra Hz. Peygamber iki büyük kederle karşılaştı: Birkaç gün ara ile hamisi olan seksenlik amcası Ebu Talib ile kendisine en büyük teselli kaynağı olan zevcesi Hz. Hatice vefat ettiler.

Bu iki ölüm Hz. Peygamber’e çok hüzün ve elem verdi. Bundan dolayı bu yıla “Hüzün yılı = senetü’l-Hüzün” denildi. Ebu Talib öldüğü zaman 80 yaşında idi. Onun ardından Hz. Hatice bu fani alemden göçtü. Hatice; sevgisiyle, ince kalbiyle fedakârlığı ile Hz. Peygamber’in en büyük desteği ve hamisi idi. Hz. Peygamber’i ilk tasdik eden, en sıkıntılı zamanlarda O’na teselli veren o olmuştur. Hz. Peygamber bu ilk eşini candan severdi. Hazret-i Aişe diyor ki:

– Hz. Hatice’yi görmediğim halde Peygamber’in diğer zevcelerinden fazla onu kıskanırdım. Hz. Peygamber onu daima hatırlardı. Hatta bir gün ondan bahsetmesi yüzünden gücendirici sözler söylemiş, O da: “Cenab-ı Hak, benim kalbime O’nun sevgisini koymuştur” cevabını vermiştir.Bir gün Hatice’nin kız kardeşi Hâle ziyarete gelmişti. Huzura girmek için izin istedi. Sesi, kız kardeşi Hatice’nin sesine pek benzediğinden Hz. Peygamber, Hatice’yi hatırlayarak O’nu andı, Aişe:

– Ölen bir kadını bu kadar hatırlamakta mana ne? Cenab-ı Hak sana daha iyi zevceler verdi, demişti.

Hz. Peygamber, Aişe’ye şu cevabı verdi:

– Hayır, senin dediğin gibi değil. Herkes bana inanmadığı zaman bana inanan o idi. Herkes müşrik iken o Müslümanlığı kabul etti. Benim hiçbir yardımcım yok iken o bana yardım etti. Ebu Talib’in ve Hatice’nin ölümünden sonra Kureyş’in eza ve cefası daha arttı. Bir gün Hz. Peygamber sokaktan geçerken, kendini bilmezlerden biri üstüne toprak attı. Peygamberimiz o haliyle eve gelince Fatıma içi sızlayarak üstünü başını hem temizliyor hem de ağlıyordu. Hayatta çocuklarımızın üzülerek ağlaması kadar insanı içinden yaralayan bir şey yoktur. Hele kızlarımızın ağlamasını görmek ne acıdır. Masum yavruların gözlerinden akan yaşlar içimizde bir alev olup bizi yürekten yakar. Onların hıçkırıkları bizim ciğerlerimizi parçalar. Az zaman önce anasını kaybeden Fatıma, babasının bu haline ağlıyordu. Hz. Peygamber’in bütün babalık hisleri coştu. Fakat elden ne gelir. Her zamanki gibi bütün gönlüyle Allah’ına sığındı. O’nun yardımına dayandı. Ağlayan kızının sıcacık gözyaşlarını mübarek eliyle silerek:

– Ağlama yavrum, yüce Allah babanı koruyacak dedi ve o anda hamisi olan amcası Ebu Talib’i hatırladı.

– Ebu Talib ölünceye kadar Kureyş bana pek dokunamazdı, dedi.

Hz.Muhammed (s.a.v) ve Müşriklerin Boykot İlanı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir